Güncel Türkiye

İslam ülkeleri insanlığın selameti için çok daha fazla değer, bilgi üretmek mecburiyetindedir

Başbakan Binali Yıldırım, Türk Eximbank’ın ev sahipliğinde düzenlenen 8. Aman Union Yıllık Toplantısı’nda konuştu.

Yıldırım, bugünlerde en fazla ihtiyaç duyulan şeyin barış ve güven olduğunu, bölgede yaşananlar dikkate alındığında, bunun ekmek, su, ilaç kadar ihtiyaç olduğunu söyledi.

O nedenle bölgede bulunan ülkelerin, özellikle de Müslüman ülkelerin birbirleriyle çekişmeyi, itişmeyi bırakıp, güçlerini birleştirmesi ve halklarının refahı, geleceği için daha fazla barış, daha fazla dayanışma yönünde özel gayret göstermesi gerektiğini belirten Yıldırım, son zamanlarda Suriye, Irak, Filistin, Libya, Mısır ve Yemen’de yaşananların bir mesaj verdiğini anlattı.

Başbakan Yıldırım, “Verilen mesaj çok açık; İslam dünyası kendi içinde enerjisini tüketsin ve dünya kalkınma refah yarışında geride kalsın. Bu tuzağa düşmememiz gerekiyor. Özellikle sorumluluk mevkisinde bulunan yöneticiler, liderler daha aklıselim hareket etmek mecburiyetindedir. Son zamanlarda Katar ve diğer kardeş ülkeler arasında meydana gelen gerilim, bölgede zaten var olan sorunları daha da büyütmeye namzet bir durumdur. Herkesin aklıselimle hareket etmesi gerekiyor. Bölgenin, insanlığın selameti için çok daha büyük sorumlulukları almak hepimize düşüyor.” diye konuştu.

Başbakan Binali Yıldırım, 2009 yılında kurulan ve 22 ülkeden 35 üyesi bulunan Aman Union’un çalışmalarına önem verdiklerini ifade ederek, bu toplantıyla iki yıllık süreyle Aman Union’un genel sekreterlik görevinin Türk Eximbank’a geçtiğini hatırlattı.

Aman Union’un, İslam dünyasının çok taraflı ekonomik ve ticari iş birliği araçlarından biri olduğunu dile getiren Yıldırım, “İslam ülkeleri ihracat kredi kuruluşlarının ortak sorunlarını ele almak, bu sorunlara çözüm üretmek amacıyla kurulmuş bir organizasyon, bir teşkilat. Birliğin genel sekreterlik görevini devralacak Türk Eximbank ve onun genel müdürü Adnan Yıldırım’a başarılar diliyorum, tebrik ediyorum.” dedi.

Türkiye’nin, İslam dünyasının sorunlarını, meselelerini hep kendine dert edindiğini, acılara da sevinçlere de ortak olduğunu, acıları azaltmak, sorunları çözmek için büyük bedeller ödendiğini anlatan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

“İslam ülkeleri, insanlığın selameti için çok daha fazla değer, çok daha fazla bilgi üretmek mecburiyetindedir. İslam toplumları, medeniyet tarihindeki muhteşem yerini, tekrar kazanmak için anlamsız ihtilafları, gerilimleri bir kenara bırakmak mecburiyetindedir. Bugün gelişmiş Batı ülkelerinde yükselen İslam korkusu, İslam düşmanlığı ile şiddet, nefret üreten ülkeler Müslümanların şefkatine, merhametine, adaletine ekmek kadar, su kadar muhtaçtır ve ihtiyaç duymaktadır.

Bölgesel ve küresel barışa, tüm gayretiyle katkı sağlamak isteyen Türkiye başta olmak üzere komşularımız ve diğer bütün ülkeler için çok daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor. İnanıyoruz ki yarına, gelecek nesillere, torunlara bırakacağımız en büyük servetimiz daha adil, daha barışçı yaşanabilecek bir dünya olacaktır.”

Türkiye’nin 2002 yılında ciddi bir ekonomik kriz yaşadığını anlatan Yıldırım, bu kriz sonucu Türkiye’nin siyasette bir değişime gittiğini, bu değişimin adının da AK Parti iktidarı olduğunu söyledi.

“Türkiye’nin 15 yılının artısıyla eksisiyle her şeyinin sorumlusu bizim iktidarımızdır”

O günden bugüne AK Parti’nin iktidarda olduğunu ifade eden Yıldırım, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin 15 yılının artısıyla eksisiyle her şeyinin sorumlusu bizim iktidarımızdır. 15 yıl içinde ülkemize pek çok şey kazandırdık. Bunu nasıl başardık? Doğru kararlar alarak, ekonomi konusunda radikal, keskin kararlar alarak, özellikle dünya piyasalarıyla İslam dünyasıyla Afrika ile yürüttüğümüz yakın iş birliği neticesinde bugün ülkemiz ekonomik yönden üç kat büyüme başarısı göstermiştir. 15 yılda üç kat büyümeden bahsediyoruz. Bu ticaret rakamlarına bakınca da görülüyor. Türkiye 2002’de 36 milyar dolar ihracat yapabilirken, bu süre içinde 155 milyar doların üzerine çıkmıştır. İhracatçı firma sayımız 2 katın üzerine çıkmıştır. İhracatçılarımızın finansmana erişim imkanları, özellikle son yıllarda çok artırılmış, Eximbank Türkiye’nin ihracatına destek veren yegane bankamız, sermayesi üç kat üzerinde artırılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada ihracata destek olma bakımından Güney Kore ile Türkiye aynı düzeyde bir destek vermektedir. Bir başka değişle her 100 liralık ticaretin, ihracatın yüzde 26’sı, dörtte biri Eximbank tarafından desteklenmiştir.”

Başbakan Yıldırım, daha bu ayın başında Eximbank vasıtasıyla döviz kredilerindeki faiz oranının da düşürüldüğünü, reel sektöre daha elverişli finansman imkanları için ciddi adım atıldığını aktardı.

Özellikle geçen yıl Türkiye’de yaşanan alçak darbe girişimi ve hemen arkasından gelişen dünya piyasalarındaki döviz dalgalanmaları, Amerikan seçimleri dolayısıyla kısmi bir ekonomik krizin meydana geldiğini, 2016 yılının üçüncü çeyreğinde Türkiye’nin yüzde 4 oranında küçüldüğünü anlatan Yıldırım, alınan hızlı kararlar ve tedbirler sayesinde bu olumsuzluğun giderildiğini, 2017’nin ilk yarısında yüzde beşin üzerinde bir büyüme sağlandığını kaydetti.

Bu büyüme oranıyla Türkiye’nin Çin ve Hindistan’dan sonra küresel anlamda en yüksek oranda büyüme sağlayan ülke konumuna geldiğini belirten Yıldırım, şunları söyledi:

“Bu nasıl başarıldı? 4 aylık zaman diliminde bu noktaya nasıl gelindi burası önemlidir. Buraya gelmemizin arkasındaki en önemli sebeplerden bir tanesi zamanın ruhunu iyi okumaktan geçiyor. Sektörün, ekonominin ihtiyacı olan kararları eğer zaman kaybetmeden alırsanız, yerine getirirseniz, hasarı küçültürsünüz. Bazen bir gün, bir saat geç kaldığınız karar, telafisi imkansız bir tahribata dönüşebilir. Özellikle Kredi Garanti Fonu’nun devreye alınması suretiyle, reel sektörümüz, iş alemimiz, kredilendirilmesi konusunda çok büyük rahatlık sağlanmış, 220 milyar lira civarında bir kaynak işletmelerimize, yaklaşık 350 bin işletmemize aktarılmıştır. Böylece piyasalardaki nakit sıkıntısı, büyük ölçüde giderilmiştir.

Bir karar daha aldık. Bu Kredi Garanti Fonu mekanizması başlangıçta o mevzi nakit sıkışıklığının giderilmesi için 2017’nin başında ortaya konan bir tedbir olarak öngörülmüştü. Aldığımız yeni karara göre, bunu rotatif hale getiriyoruz. Mütemadi yapıyoruz. Bundan böyle Kredi Garanti Fonu sürekli olarak dönen kredilerde kullanmak suretiyle piyasaya, işletmelerimize, üretim yapan firmalarımıza kaynak temin etmeye devam edecek. Böylece ekonomideki büyüme, canlanma, üretim, ihracat, istihdamın süreklilik kazanması için ciddi bir tedbir, ciddi bir kaynak oluşacak. Bunu niye yapıyoruz? Niye böyle bir karar aldık? Arkadaşlar tereddüt ettiler. ‘Yaparsak birtakım sıkı para politikası vs, bunlara halel gelir.’ Ben bunun doğru olmadığını hep söyledim. Zaman da haklı gösterdi çünkü Kredi Garanti Fonu’nu açtıktan sonra takibe düşen alacaklarda azalma oldu. 3,3 sorunlu, riskli kredi oranımız varken, 2,8’e geriledi. Demek ki bizim işletmelerimiz, bizim üreticilerimiz sorumluluklarının farkında, kaynak akışı devam ettikçe daha fazla üretmeye, daha fazla katma değer sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar.”

Yıldırım, mevcut desteklerin ve yeni destek paketleriyle ihracatçılara da 2017’de yaklaşık 3 milyar nakit destek verildiğini söyledi.

Özellikle yılın ikinci çeyreğinde, sabit sermaye yatırımlarındaki artışın önümüzdeki dönemdeki büyüme potansiyeline olumlu bir yansıma yapacağını ifade eden Yıldırım, “Bu yılın eylül ayında ilginç olan bir başka gösterge de Avrupa Birliği’ne ihracatımız, ilişkilerimizdeki gerilmeye rağmen, tatsız duruma rağmen yüzde 8 oranında artmıştır. Bir aylık artıştan bahsediyorum ve yaklaşık olarak 6 milyar dolara yükselmiş bulunmaktadır.” diye konuştu.

Yıldırım, ihracatçıların yurt dışı pazarlarda aktif şekilde yer alması için yeni destek politikalarının ve mekanizmalarının hayata geçirildiğini dile getirerek, Tahran’da, New York’ta, Dubai’de, yurt içinde birçok noktada ticaret merkezleri kurulduğunu, bunların da ihracatçıların oradaki işlerini gördüğünü ve kolaylaştırdığını söyledi.

Önümüzdeki dönemde bunların sayılarının artırılacağını vurgulayan Yıldırım, böylece küresel ve bölgesel ticaretin çok daha artması, ama bu artmayı sağlarken de İslam ülkelerinin payının artırılması gerektiğini kaydetti.

“Terörü istismar aracı olarak kullanmak süreklilik arz etmekte”

Başbakan Binali Yıldırım, İslam ülkelerine bakıldığında nüfusunun 2 milyara yaklaştığını, İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkelerin nüfusunun 1 milyar 800 milyonun üzerinde olduğunu ancak oluşturdukları ticaret hacmi, küresel ticaret içindeki ticaret hacminin potansiyelin çok gerisinde olduğunu belirtti.

Buna kafa yorulması gerektiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

“Şu anda Aman Birliği’nde olan üye ülkelerin küresel ihracattan aldığı pay sadece yüzde 8. Bu çok mütevazi bir orandır. Azdır ve mutlaka bunun artırılması için bu dönemde genel sekreterliği alan Eximbank Türkiye gayretlerini bu yönde yoğunlaştırmalı. Refah nasıl gelecek? Refah daha çok üretilecek, daha çok istihdam sağlanacak, daha çok adil paylaşım yapılacak. Terörün de yok edilmesi, kontrol altına alınabilmesi hem küresel refahın geliştirilmesine hem de üretilen bu adil refahın dağıtımına bağlıdır. Bu adil dağıtım olmadığı sürece terör maalesef artmakta ve terörü bir istismar aracı olarak kullanmak süreklilik arz etmektedir.”

Türkiye’nin bütün olumsuzluklara rağmen turizmdeki gelirlerinin de artmaya devam ettiğini vurgulayan Yıldırım, yılın üçüncü çeyreğinde, bir önceki yıla göre yüzde 38 oranında turizmde bir ilerleme kaydedildiğini anlattı. Yıldırım, bunun iyi bir gelişme olduğunu, ancak 2016’daki darbe girişimi öncesindeki değerlere henüz ulaşılmadığını söyledi.

Bu alçak darbe girişiminin Türkiye’ye her bakımdan büyük zarar verdiğini belirten Yıldırım, ekonomiye, turizme ve demokrasiye zarar verdiğini, ülkenin maalesef kalkınma yönündeki hızlı adımlarla yürüyüşünün zarar gördüğünü kaydetti.

“Başka bir ülke belini doğrultamazdı”

Başbakan Yıldırım, “Şunu iddiayla söylüyorum; böyle bir darbeyle karşı karşıya başka bir ülke olsaydı, belini doğrultamazdı.” dedi.

Çok kısa sürede bunun getirdiği olumsuzlukların geride bırakıldığını, kararlılıkla yola devam edildiğini ifade eden Yıldırım, şimdi de bunun faillerinin hukuk içerisinde hesaplarını verdiğini, şehitlerin kanının asla yerde kalmayacağını kaydetti.

Yıldırım, çeşitli ülkelerden gelenlerin bilmesini istediğini, bu örgütün bunları İslam adına yaptığını, kutsallara ve değerlere çok büyük zarar verdiğini belirterek, şöyle konuştu:

“DEAŞ, El-Kaide, her türlü PKK, PYD bütün bu terör örgütlerinin ortak bir hedefi var. İnsanlığı yok etmek, masum insanları öldürmek. Amerika’da bakın caddede insanların üzerine sürdü ve insanları öldürdü. O insanların dünyadan haberleri yok, işine, gücüne gidiyor. Ne istiyorsunuz o insanlardan? Dolayısıyla terör, küresel bir beladır, küresel bir tehdittir. Onun için terörle, teröristler konusunda çifte standart terörle mücadelede en büyük zafiyettir, en büyük yanlıştır. Terör, İslam dünyası dışında bir yerden gelirse ona terör demeye bile ağızları varmıyor. Ama her türlü terör olayını İslam’la ilişkilendirmek gibi bir hastalık var dünyada. İslam barış dinidir. İslam kardeşlik dinidir. İslam öldürmeyi değil yaşatmayı emreden evrensel bir dindir. Onun için terör ile İslam’ı yan yana telaffuz etmek, hem İslam’a hem de Müslümanlara yapılabilecek en büyük hakarettir. O yüzden biz bütün gelişen ülkelere, gelişmiş ülkelere de diyoruz ki ‘Bırakın bu çifte standardı. Dürüstçe, samimi bir şekilde oturalım terörle mücadele edelim. Bununla da kalmayalım, terörün köklerine inelim, kaynağına inelim. Acaba neden bu terör devam ediyor? Birini yok ediyorsunuz başka biri.”

“Londra İstanbul’dan daha güvenli değil”

Yıldırım, 11 Eylül’de ABD’de terör hadisesi olduğunda, Dünya Ticaret Merkezi vurulduğunda hemen adının koyulduğunu ifade ederek, “Bütün dünya bir oldu, arkasında durdu terörle mücadelede… Türkiye’de demokrasiyi yok etmek istediler. Ülkeyi karanlığa boğmak istediler. Yapanlar da belli. Burada niye net duruş görmüyoruz? Niye hala bu terörün arkasında olan bu alçak örgütün topraklarımızda yaşamasına, faaliyetlerini rahatça sürdürmesine müsaade ediyoruz? Bugün bana yarın sana. Eğer bir dayanışma içinde olmazsak terörün getirdiği belalardan, sorunlardan hiçbir zaman beri olamayız, emin olamayız.” diye konuştu.

Kimsenin Londra’nın İstanbul’dan, New York’un Ankara’dan daha güvenli olduğunu söyleyemeyeceğini vurgulayan Yıldırım, bu nedenle terörde küresel ortak duruşun şart olduğunu, ama ve fakat demeden bu mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini anlattı.

Yıldırım, doğrudan yatırımcının ekonomiye birkaç aylık perspektifle bakmadığını, bakılmaması gerektiğini, bu yatırımların en az 10-15 yıllık öngörüyle yapılması gerektiğinin bilindiğini kaydetti.

Ekonomik güven ve istikrarın önemli unsurlarından birinin “hesabı kitabı” iyi yapmaktan geçtiğini anlatan Yıldırım, “Bu, firmalar için de ülkeler için de öyle. ‘Hesabını bilmeyen kasap, elinde kalır masat.’ Bu laflar boşa söylenmemiş. Yıllardır, asırlardır yani bu lafı dünya ekonomisi için de söyleyebilirsiniz, Kibar Holding’in hesabı kitabı için de söyleyebilirsiniz, Aynalı Çeşme’deki kasap Hasan için de aynı şey geçerli. Büyüklükler farklı, sonuç değişmiyor. Her şey ekonomi, hesap kitap.” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, Türkiye’de son 15 yılda uyguladıkları mali disiplin sayesinde ekonomik istikrarın başarıldığını aktararak, şunları kaydetti:

“Sınırlarımızın hemen yanında yaşanan problemleri düşünün. 3,5 milyon kardeşimize bağrımızı açtık. Ekmeğimizi, aşımızı paylaşıyoruz. Bir kuruş yardım almadan 30 milyar doların üzerinde bütçe ayırarak. Helali hoş olsun. Bizim inancımızda, veren el, alan elden üstündür. Verdiğiniz zaman Mevla’m karşılığını verir. Dolayısıyla gayretimiz hem bölgesel barışın temin edilmesini sağlamak, diğer yandan da İslam ülkeleri arasındaki ekonomik, kültürel ve diğer iş birliklerini geliştirmek. İslam ülkelerinin oluşturdukları birlikler artık daha fazla organize olmak mecburiyetindedir. Küresel anlamda ses duyurabilmek için ve ekonomiyle, siyasetiyle, kültür faaliyetleriyle ‘Ben de varım.’ diyebilmesi için daha fazla iş birliğine, gayrete ihtiyaç var. İtilafları, sorunları, kavgaları, anlaşmazlıkları değil, ortaklıkları, birlikteliği ön plana çıkarmak gerekiyor.”

“Türkiye her şeye rağmen yatırım çekiyor”

Türkiye’nin, bölgenin en çok yatırımda tercih edilen ülkesi haline geldiğini dile getiren Yıldırım, etraftaki istikrarsızlığa rağmen bunun gerçekleştiğini vurguladı.

Yıldırım, 1984-2002 yılları arasında dünyada ekonomik kriz olmadığını ifade ederek, şu bilgileri verdi:

“Ama Türkiye sadece bu zaman içinde 15 milyar dolar doğrudan yatırım çekebilmiş. 2003’ten bugüne kadar ise 186 milyar dolar uzun vadeli doğrudan yatırım getirebilmiş bir ülkedir. 15 Temmuz alçak darbe girişimine rağmen, o günden bugüne, Temmuz 2016-Ağustos 2017 arasında geçen sürede tüm olumsuzluklara rağmen 13,5 milyar dolar uluslararası yatırım bu ülkeye gelmiştir. Bunun yanında yurt dışında faaliyet gösteren Türk firmalarının yatırımları da 31 milyar dolara ulaşmış. Türkiye sadece yatırım çekmiyor, aynı zamanda dışarıda da yatırıma devam ediyor. Bu yatırımlarla doğrudan istihdam edilen personel sayısı 181 bin 500’e ulaşmış ve ciro büyüklüğü de 40 milyar dolar olmuş. Yurt dışındaki yatırımlardan bahsediyorum. Türk yatırımcılar… Küresel yatırımcılar Türkiye’ye yatırım yapıyor ama Türk yatırımcıları da bölgeye ve küresel anlamda yatırım yapıyor, istihdam oluşturuyor ve sermaye büyümesine katkı sağlıyorlar.”

Teşvik sisteminde ezber bozan kararlar aldıklarını belirten Başbakan Yıldırım, özellikle ısmarlama usulü teşvik sistemini hayata geçirdiklerini anlattı.

Başbakan Binali Yıldırım, katma değer sağlayacak, stratejik özelliğe sahip, orta ve yüksek teknoloji geliştiren yatırımlara, ucu açık teşvikler verdiklerini aktararak, şunları kaydetti:

“Karşılıklı oturuyoruz. ‘Ne kadar sürede, ne kadar istihdam sağlayacaksın, ne kadar üretim yapacaksın, ne kadar katma değer oluşturacaksın?’ Bunları konuşturup, kararlaştırıyoruz, ısmarlama beklentilere uygun teşvikler veriyoruz. Bunu tabii harcı alem her türlü projeye değil. Anlamlı, teknoloji yoğun, katma değer oluşturan, farklılık sağlayan projelere veriyoruz. Böylece bu sayede küresel yatırımların odak noktası haline gelmesini sağlıyoruz. Devlet dev yatırımlar için pek çok firmayla bu konuda görüşmeler, Ekonomi Bakanlığımız ve diğer ilgili bakanlıklarımız yapıyor. İnşallah petrokimya ve diğer sektörler başta olmak üzere birçok büyük yatırımı önümüzdeki sürede ülkemizde başlatmış olacağız.”

“Türkiye’deki yabancı sermayeli şirket sayısı 56 bini geçti”

Yurt dışında Türk yatırımcıların üstlendiği projelerin yüzde 85’inin 2002’den sonra gerçekleştiği bilgisini veren Yıldırım, şöyle devam etti:

“2002’de üstlenilen proje miktarı, 22 milyon dolar. 2016’da 72 milyon dolara, yıllık bazda bahsediyorum, yükselmiştir. Benzer şekilde Türkiye’de 2002 yılında faaliyet gösteren 5 bin 600 yabancı veya küresel sermayeli şirket varken bugün bu sayı 56 binin üzerine çıkmış. 10 kattan fazla bir artıştan bahsediyoruz. 72-2002 yılları asında yurt dışında bütün yatırımların tutarı yaklaşık 50 milyar dolar. 2003-2015 arasında bu rakam 277 milyar dolara yükselmiş. Dolayısıyla yurt dışı müteahhitlik ve yatırım hizmetlerinde de Türkiye dünyada ilk 3 ülke arasında yerini almıştır. Bunu niye anlatıyorum? Türkiye’de uzmanlaşma, küresel anlamda iş yapan, yatırım yapan firmalar var. Bu, İslam ülkeler için büyük bir potansiyel ve imkan. Bu firmalarla, 57 ülkemiz var. 57 ülke bir araya gelse, bu güçlerini birleştirse ve burada dünyanın birçok ülkesinde çok büyük projelere imza atma imkanları, fırsatları var.”

Başbakan Yıldırım, 2008’den itibaren dünyada bir küresel kriz başladığını, dünya ticaretinin azaldığını belirtti. Özellikle Çin ve ABD’deki talep artışı nedeniyle yeniden ekonomide canlanmanın olduğunu kaydeden Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bu seneki tahminler yüzde 3,5, yüzde 3,6 civarında bir büyüme bekleniyor. Bu iyi bir işaret ama son 10 yılda küresel krize rağmen dünyada mega projelere baktığımız zaman 10 büyük proje var. Şunu sizlerle paylaşmaktan memnuniyet duyarım, bu 10 projeden 6’sını Türkiye yaptı. Bunlar hangi projeler? Yavuz Sultan Selim Projesi ve Otoyol, dünyanın en geniş asma köprüsü, Osmangazi Köprüsü ve İzmir Otoyolu, Marmaray, Avrasya tüneli, dünyanın en büyük havalimanı ve şimdi de dünyanın en uzun asma köprüsü Çanakkale Köprüsü. Bütün bu projelerin hemen hemen tamamı da kamu özel ortaklığıyla yapılıyor, Marmaray hariç. O insanlar niye buraya yatırım yapıyorlar? İstikrar gördükleri için, gelecek gördükleri için. Kaba taslak bu projelerin toplam tutarı ne kadar biliyor musunuz? 65 milyar dolar. 65 milyar dolarlık yatırımı Türkiye’de yapıyor. Niye Türkiye dünyanın en büyük havalimanını yapıyor? Nam olsun, şan olsun diye mi bu kadar para harcıyoruz? Çünkü dünyanın geleceğini okuyoruz. Dünyanın geleceği şu: Artık zenginlik merkezleri batıdan doğuya doğru hicret ediyor. 40 yıl önce tersiydi ama şimdi İpek Yolu’nda doğudan batıya giden yolculuk batıdan doğuya doğru dönüyor. Havacılığın merkezi de 70’lerde Amerika’daydı, 80’lerde Avrupa’nın batısında, 90’larda Avrupa’nın ortalarına geldi, şimdi havacılığın merkezi Türkiye. Dolayısıyla kuzeyden güneye, doğudan batıya her türlü hareket, buluşma noktası Türkiye olacak, dünya şehri İstanbul olacak. Onun için bu projeyi yapıyoruz ve inşallah önümüzdeki yıl bu havalimanının birinci bölümünü açacağız. 200 milyon yolcu kapasiteli 6 pisti olan muazzam bir proje. İnşallah bu küresel bölgesel buluşmaya, kaynaşmaya, barışa da büyük bir fayda, büyük bir katkı sağlayacak.”

İslam ülkeleri arasındaki iş birliğinin daha da artarak devamını dileyen Yıldırım, “Bu birliğin, İslam ülkeleri arasındaki ticaretin geliştirilmesini, teminat noktasında yapacağı katkıların artarak devam etmesini diliyorum. Türkiye, 2 yıllığına aldığı bu sorumlulukta mutlaka bu yönde, bu düşüncede çok ciddi önemli katkılar sağlayacak. Bundan endişeniz olmasın. Biz de hükümet olarak organizasyona gereken her türlü desteği vermiş olacağız. Tabii 8 yıllık genç bir kuruluş. Bir geçmişi var, inşallah daha nice yıllarda ülkelerimize ve halklarımıza güzel hizmetler yapmayı nasip etsin.” ifadelerini kullandı.

Bugüne kadar görev alanları ve alacakları tebrik eden Yıldırım, toplantının hayırlara vesile olmasını diledi.

Başbakan Yıldırım, dün gece Karadeniz’in kuzeyinde bir kosterin bilinmeyen bir nedenle battığını belirterek, “11 personeli arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. İnşallah personele sağ salim ulaşırız. Bir kez daha bu olaydan dolayı da gemide bulunan personelin yakınlarına geçmiş olsun diyorum. Arama kurtarma çalışmaları, inşallah başarıyla tamamlanmış olur.” dedi.

Avatar

türk patron

GENÇ GAZETECİLER | TÜRKİYE

Millet eğilmez Türkiye yenilmez

Setmarine yachts

Takvim

Kasım 2017
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
27282930  
seers cmp badge