Başbakan Binali Yıldırım, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) “Vizyoner 2017 Programı” gala yemeğinde konuşma yaptı. Yıldırım, yaptığı konuşmada, Türkiye’nin sanayileşme ve kalkınma sürecine çok önemli katkılar sunan MÜSİAD’ı tebrik ederek, başarılar diledi.
İzmir Aliağa’daki TÜPRAŞ’ta yaşanan iş kazası sonucu hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı dileyen Yıldırım, “Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız mesele ile ilgili hemen gereken adımları attı, kapsamlı bir soruşturma başlattı. Tabi ki hedefimiz hiç iş kazası yaşanmayan, hiçbir emekçinin hayatını kaybetmediği bir iş dünyası, bir iş alemi sağlamak.” dedi.
Türkiye’nin ne büyük zorluklardan geçerek bugünlere ulaştığını ifade eden Başbakan Yıldırım, “1990 ve 2000 yılları arasındaki dönemde dünyada kriz falan yok, dünyada bir sorun yok. Sorun nerede? Türkiye’de. Niye Türkiye’de sorun var? Çünkü Türkiye’de istikrar yok, güçlü iktidar yok. O yüzden de Türkiye, 1990-2002 yılları arasında yüzde 3 ancak büyüyebilmiş. Her şey var, dünya krizi yok. Dünya büyümeye devam ediyor ama Türkiye o yarışta geri kayıyor. Sebebi belli. Güçlü iktidar yok, iç meseleleriyle enerjisini tüketen bir Türkiye var.” diye konuştu.
Yıldırım, 2003-2016 yıllarında ise küresel krizlerin yanı sıra ülkede üretilen krizlerin olduğunu anlatarak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Her ikisi birleştiği halde, güçlü iktidar, sürekli istikrar olması dolayısıyla ortalama büyüme yüzde 5.6. 1990-2000’li yılların iki katı büyüme sağlıyoruz. Dünya büyümesinin de iki katından fazla büyüme oranına sahibiz. Buradan anlatmaya çalıştığım şey şu; bir ülkenin büyümesi ve önüne koyduğu hedefleri gerçekleştirmesinin olmazsa olmaz şartı, o ülkede idareye duyulan güven ve ülkedeki yönetimdeki istikrardır. Türkiye son 15 yılın bu sağladığı imkandan dolayı çok büyük kazanımlar elde etmiştir. Bir Türkiye, üç Türkiye olmuştur. Bütün göstergelerde bunu görmek mümkündür. 2002’de satın alma paritesi gücüne göre Türkiye’deki kişi başı milli gelir, AB’nin kişi başına milli gelirinin yüzde 37’sini oluşturuyordu. Bugün ne oldu bu oran? Yüzde 62. Demek ki Türkiye, AB ile aradaki refah açığını kapatıyor. ”
Küresel ekonomik krizin 2008’de başladığını, hala da bitmediğini belirten Yıldırım, “Türkiye, 7 milyon 600 bin vatandaşına iş sağlamış. Bu ne demektir? Her yıl ortalama 950 bin vatandaşımıza yeni iş, aş imkanı oluşturduk ve 2010-2017 dönemi itibariyle OECD ülkeleri arasında, istihdam oluşturmada bir numara olduk.” dedi.
Başbakan Yıldırım, 2002’de enflasyonun AK Parti iktidara gelmeden önce yüzde 35 olduğunu, önceki yıllar yüzde 60-70’e kadar çıktığını söyledi.
2004 yılında, ülkenin siyasi tarihinde 34 yıl aradan sonra tek haneli enflasyonla Türkiye’nin tanıştığını anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:
“2012 yılında ise son 44 yılın, en düşük enflasyonu gerçekleşti yüzde 6.2. 2002 yılı itibariyle yüzde 11.5 olan merkezi bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 11.5’tu. Şimdi yüzde 1.1 seviyesinde. Yani Maastricht kriterlerinin oldukça altında. Maastricht kriterlerini koyanlar, bu kriterleri aşan kendileri oldular. Bize nasihat çekenler şimdi o kriterlerden hiç bahsetmiyorlar.
Merkezi yönetim harcamalarının yüzde 43.4’ü, yarıya yakını nereye gidiyordu? Faize. Bütçenin yüzde 44’ü faize gidiyordu. 2016’da bütçenin yüzde 8.6’sı faize gidiyor. Vergi gelirlerine baktığımızda da durum vahim. Yüzde 85.7’si faize gidiyor. Bugün ne kadarı gidiyor? 2016 sonu itibariyle yüzde 10,9’u. Faiz giderlerinin milli gelire oranına baktığımızda 2002’de, faiz giderlerinin milli gelire oranı yüzde 14.4. 2016’da 2’nin altına düşmüş, yüzde 1.9. Faiz giderlerinin milli gelire oranı aynen kalsaydı, yani yüzde 14.4 olarak devam etseydi, 2003-2016 yılları arasında bu ülke dişinden, tırnağından arttırdığı, sizlerin derleyip, toplayıp biriktirdiğiniz paraların toplam 2 katrilyon 6 trilyonu faize gidecekti. Faizi düşürdüğümüz biz ne kadar ödedik? 701 milyar ödedik. Hala yüksek. 701 milyar da az değil. Ama 2.6 katrilyonla kıyasladığımız zaman çok önemli bir tasarrufu sağlamış oluyoruz. Ne demektir? 1.9 katrilyon fazladan faize ödemekten bu ülkeyi kurtardık. Nereye gitti bu paralar? Bu yollar nasıl yapıldı? Hastaneler, okullar, köprüler, tüneller… İşte bu faize verilmeyen, faizcilere verilmeyen, arttırılan 1.9 katrilyon parayla yapıldı.”
Yıldırım, faiz ödemelerini azaltarak oluşturdukları bu tasarruflarla ülkenin, vatandaşın ihtiyacı olan hizmetleri gördüklerini aktardı.
Yine 2002 yılında kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 72 olduğunu belirten Yıldırım, “Bir senede derleyip, topladığı paraların yüzde 72’sini, üçte ikisinden fazlasını, borca ayırmak zorunda. 2016’da ne kadar? Yüzde 28. Bu durumda Avrupa’nın borç yükü bakımından en iyi ülkesi Türkiye. 1992-2002’de Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye yatırımı, 11.6 milyar dolar. Bu ne demektir? 1 milyar dolar civarında yılda para girmiş. Peki 2003-2016 arası ne olmuş? 180 milyar dolar. 2017’yi de dahil ederseniz bugüne kadar 186 milyar doları bulmuş. Bu nereden oluyor? Güveniyor. Ülkenin geleceğine yatırımcı güvenirse gelir para koyar. Yoksa bizi çok sevdiğinden kimse parasını getirip buraya yatırmaz. Öngörülebilirlik, vizyoner… Vizyon demek, geleceği okumak, geleceği görmek, gelecekle ilgili tahminleri yapmak, ona göre iş tutmak.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, 2017 sabit fiyatlarıyla devletin bir yılda 60 milyar liralık yatırım yaptığını anlatarak, şöyle devam etti:
“2017’de 128 milyar liraya çıkmışız, yıllık yatırım. Tam bir kat fazla ama özel sektörünkine asıl dikkat çekmek istiyorum. Biz, iki katına çıkarmışız. Siz ne yapmışsınız? 2002 yılında 182 milyarlık bir yılda yatırım yaparken, 2017’de 4 kat artırmışsınız 801 milyar lira yatırım yapmışsınız. Ülkeyi kalkındıran, ekonomiyi büyüten, istihdamı arttıran yine sizsiniz. Biz sadece organizasyon yapıyoruz. Rakamlar ortada. Biz alt yapı yapıyoruz. Yolu biz yapıyoruz, havaalanını biz yapıyoruz, okulu, hastaneyi biz yapıyoruz. Ama onun üzerindeki araçları, makinaları, üretimi siz yapıyorsunuz. Rakamlar bunu ortaya koyuyor. Kamu, zannederler ki dünyanın yatırımını yapıyor. Asıl yatırımı özel sektör yapıyor, devletin sesi çok çıkıyor. Gizli kahramanlar, sessiz kahramanlar bu salonda. MÜSİAD yapıyor, diğerleri yapıyor. Bu ülke için taş üstüne taş koyan herkesin, başımın gözümün üzerinde yeri var. Yeter ki çalışın, üretin, bir vatandaşımıza daha fazla iş verin. Ne istiyorsanız emrinizdeyiz.”
Başbakan Yıldırım, gençlere iş bulmak gerektiğini anlattı.
İş bulunamadığı zaman gençlerin ülkeye “gönlünün kırıldığını, geleceğe olan ümidinin azaldığını” aktaran Yıldırım, “Bunu da terör örgütleri çok iyi kullanıyor maalesef. Ama Allah’a şükür orada da büyük mesafe aldık. Bakın 2016’da dağa çıkarılan genç sayısı 600 iken 2017’de sadece 70. Orada da önemli gelişmeler var ama o güvenlik boyutuyla alınan tedbirlerle sürdürülebilir değil, arkasından o gençleri hayata bağlamamız lazım, onun için daha çok çalışacağız, daha çok yatırım yapacağız, daha çok üretim yapacağız, daha çok ürettiğimizi satacağız. Aradaki makası kapatacağız.” ifadelerini kullandı.
Türk ekonomisinin bir ticaret bir de bütçe konusunda açığı olduğunu vurgulayan Yıldırım, bu iki açık ne kadar küçültülürse ekonominin o kadar büyüyeceğini, para piyasaları ve finansla ilgili göstergelerin o kadar güçleneceğini, geleceğe bakışın kuvvetleneceğini ve kendinden de o kadar emin olunacağını ifade etti.
KAMU VE ÖZEL SEKTÖR ORTAK YATIRIMLARI
2002 yılında 242 milyar liralık toplam yatırım olurken 2017’de bu tutarın 929 milyar liraya çıktığını belirten Yıldırım, bu rakamda özel sektör ve kamu yatırımlarını birleştirdiklerinin altını çizdi.
Binali Yıldırım, “Özet: Kamu-özel, 15 yıllık iktidarımızda bu ülkede yaptığımız yatırım, 9 katrilyon 200 trilyon lira. Sizin yaptığınız, bizim yaptığımız hepsini birleştirdik 9,2 katrilyon. Bunu milli gelire böl ne çıkıyor? 3,5. Milli gelirimiz ne kadar? Geçen seneki 3 katrilyona yakın. Bunu böldüğümüzde ‘Türkiye nasıl üç kat büyüdü?’ diyenlere selam olsun, işte rakamlar ortada.” diye konuştu.
Bunların devletin kayıtlarından çıkan rakamlar olduğunun altını çizen Yıldırım, kayıt dışının ise bu rakamlara dahil olmadığına dikkati çekti. Kayıt dışılığın hükümetleri döneminde yüzde 50’lerden yüzde 30’lara gerilediğine değinen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Yine de kayıt dışılık var. Bizim gibi büyüyen ekonomilerde, öngörülebilirliğin zaman zaman ölçülemediği ekonomilerde bu olabilir, bunu da gözardı etmememiz lazım. Bunun ötesinde devlet-özel sektör işbirliği var. Bu model de hükümetimiz döneminde çok gelişti. Özellikle büyük projeleri biz -kamunun kaynağı yetersiz- yapamıyoruz. Onun için bu modeli hükümetimiz döneminde ulaştırma yatırımları başta olmak üzere, sağlıkta, eğitimde kullanmaya başladık. Bu şekilde yaptığımız yatırımların da bir kıyasını yapalım. Biliyorsunuz merhum Özal döneminde başladı bu yap-işlet-devret projeleri. Kamu-özel ortaklığının ilk başladığı yıllar, 1986 yıllarıdır. 1986’dan 2002’nin sonuna geldiğimizde, 16 yıllık dönemde sadece 11,4 milyar dolarlık 67 proje kamu-özel ortaklığıyla yapılmış. 2002’den bugüne 48,7 milyar dolarlık proje gerçekleştirilmiş, parasal olarak, proje sayısı da 154. 67’den 154’e, 11 milyardan 49 milyar dolara çıkmış. Hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirilen yap-işlet kapsamındaki projeler için, devlete projeyi yaptırdık, başladı çalışmaya, iş görüyor, yetmez devlete ödenecek pay 70,7 milyar dolar, işletme süresince. Hani diyorlar ki ‘Bunları pahalı pahalı yaptırıyorsunuz, devlet bunlara çuval çuval para ödüyor.’ İşte söylüyorum, 48 milyarlık yatırım yapmışız, 71 milyar dolar üstüne para alıyoruz. Hem de eseri de alıyoruz. Süre bitiyor köprü de benim, havaalanı da benim, hastane de benim. Bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor. Ne yapalım, bu memleket böyle. Herkes uzman.”
Başbakan Yıldırım, yap-işlet-devret projelerinden 70,7 milyar dolar alırken 10 milyar dolar da ödeme yapacaklarına işaret ederek, “70’ten 10’u çıkar, 60 milyar cepte, Allah bin bereket versin. Hesapları Lütfi yaptı. Eğer yanlış yaptıysan Lütfi canına okurum. Lütfi Elvan, Kalkınma Bakanımız, mühendistir, üniversiteden de arkadaşımdır. Planlamacı aynı zamanda, Kalkınma Bakanımız. Bu yap-işlet-devretlerde ulaştırma sektörü başı çekiyor. Aşağı yukarı 36 milyar dolar sadece ulaştırma sektörünün, diğerleri de diğer sektörlerden.” diye konuştu.
ENERJİ VE TARIM SEKTÖRÜNDEKİ YATIRIMLAR
Enerji sektörünün de önemine işaret eden Yıldırım, enerji talebine yönelik yatırımlarla 2002 yılında yaklaşık 32 bin megawatt olan kapasitenin 2017’de 81 bin 400 megawatt’a çıktığını vurguladı. Yenilenebilir enerji konusunda da önemli adımlar atıldığını ifade eden Yıldırım, bu kaynakların çeşitlendirilmesi gerektiğini söyledi. 2002’de 12 bin megawatt yenilenebilir güç bulunduğuna işaret eden Yıldırım, bugün 36 bin Megawatt’ın geçildiğinin altını çizdi.
Tarım sektörüne desteklerin de 2002’de 2 milyar liranın altında olduğunu vurgulayan Yıldırım, bugün bu rakamın da 13 milyar liraya çıktığını bildirdi. Bu alanda 6 kattan fazla bir artış olduğuna işaret eden Yıldırım, imalat sanayinde katma değer üretmenin de önemli olduğunu söyledi. Dünyada katma değer sağlayan ürün imalatında Türkiye’nin 2002’de dünyada 20. sırada, Avrupa’da ise 10. sırada olduğuna değinen Yıldırım, “2015 verileri var. Dünyada 16. sıraya, Avrupa’da da 6. sıraya yükselmişiz. Bu yetmez. Üç kat beş kat giderken burada ufak gidiyoruz. Demek ki ne yapacağız? Daha fazla akıl terini alın terine katarak, katma değeri yüksek ürünlere gideceğiz.” dedi.
Bilgi yoğunluklu yatırımlara yönelmek gerektiğini vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bilgiye sahip olmak, bilgiyi üretmek, bilgiyi kaynağa dönüştürmek. Şu anda Türkiye’nin ihtiyacı olan bu. Bunun için de araştırma geliştirme, yenilikçilik çok önemli. Yerli patent başvuru sayısında da kayda değer bir gelişme görüyoruz. 2002 yılında sadece 414 yeni patent başvurusu bir yılda yapılmışken, 2016’da 6 bin 445 yeni patent başvurusu olmuş. Bu da Türkiye’nin dinamik gücünün, sanayicisinin, işadamının ne kadar yeniliğe açık, ne kadar dönüşüme açık, geleceğe yönelik ne kadar olumlu bakış açısı olduğunu gösteriyor. Artık gelecek sanal gerçeklikte. Yavaş yavaş dünya, sanal gerçekliğe doğru gidiyor, yani yapay zekaya gidiyor. Bunlar ülkeleri diğerleri ile fark yapacak işlerdir. Makine imalatı, büyük tezgahlarda üretilen parçalar bizi farklı yapmayacak. Akıl teriyle ürettiğimiz ürünler bizi farklı yapacak. Onun için daha fazla araştırma, daha fazla geliştirme, daha fazla yenilikçilik. Bunlara kafa yoracağız. Herkesin yaptığı işi yaparak fark oluşturamayız. Herkesin yaptığından daha farklı bir işi yapmak, büyük fark oluşturacak. 100-150 yıllık geçmişi olan şirketler artık büyük cirolu şirketler değil. Dünyada bilinen 15 yıllık geçmişi olan şirketler, onları üç kat, beş kat geride bıraktı ciro olarak. O şirketler de akıl terini kullanan şirketler. Demek ki akıl teri, alın terinin yerini almaya başladı ama sadece akıl teriyle olmaz. Alın teriyle akıl teri beraber çalışacak ve bu şekilde ülkemiz beklediğimiz yere gelecek.”
Başbakan Yıldırım, bugün nüfusun neredeyse tamamına mobil telefon verebilecek kapasiteye ulaşıldığını, bu rakamın da göreve geldiklerinde 22 milyonun altında olduğunu bildirdi. İnternet erişimi bakımından nüfusun yüzde 82’sine ulaşıldığının altını çizen Yıldırım, “Coğrafi alan olarak yüzde 95’teyiz. Ancak bilgi toplumu, yani internet üzerinden ticaret yapma, seyahat etme, devletten hizmet alma, e-devlet gibi, ‘bilgi toplumu’ diye bahsedilen ölçüde yüzde 68’deyiz. Biz göreve başladığımızda yüze 40’ın altındaydık. Avrupa ülkelerine neredeyse yaklaştık, altyapımız da ona göre çok güzel gelişiyor.” değerlendirmesini yaptı.
EĞİTİM YATIRIMLARI
Eğitimde de 300 bin yeni derslik yaptıklarını, 500 bin yeni öğretmen atadıklarını ve üniversitelerin sayısını 76’dan 85’e çıkardıklarını kaydeden Yıldırım, bu anlamda “muazzam bir altyapı eksikliğini giderdiklerini” ancak içerik konusunda hala yapılacak işleri olduğunu ifade etti.
Bugün gençleri mesleğe yönlendirmede yeterli bir eğitim altyapısı olmadığının altını çizen Yıldırım, “Herkesin normal lise ile geleceğini planlaması büyük bir açmazdı. Gelişmiş ülkelerde temel öğretimden ortaöğretime geçerken, yüzde 70’i öğrencilerin kararını veriyor. İlim adamı mı olacak, zanaatkar mı olacak, meslek sahibi mi olacak, bunun kararını veriyor. Biz liseyi bitirinceye kadar ne olacağımıza karar vermiyoruz.” dedi.
Bu anlayışla işlerin planlamasını yapmanın da kolay olmayacağının altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Onun için bu TEOG meselesini bu çerçevede görmek lazım. Bir sınavla öğrencilerin bir sonraki adımını belirlemek öğrencilere de haksızlıktır, okula da haksızlıktır, veliye de haksızlıktır. Bu bir süreç. Ta ilkokula başladığı günden başlıyor, ortaöğretim, yani bizim anladığımız şekliyle lise yıllarına gelinceye kadar öğrencinin şekillenmesi lazım. Kabiliyeti ne, nereye gidecek? Bunu da aile, okul, öğrenci birlikte inşa edecek. İşte yapmak istediğimiz bu. Bir sınav yaparak, kaderini bir sınavın stresine öğrencileri bağlamak istemiyoruz.”
Sağlık kuruluşlarını tek çatı altında topladıklarını ve yaşanan çilelere son verildiğini kaydeden Yıldırım, bu alanda Avrupa ülkelerinin bile gıptayla bakacağı bir konuma gelindiğini söyledi.
Türkiye’de 2002’deki bebek ölüm oranı binde 31,5 iken 2016’nın sonunda bu oranın binde 7’ye düştüğünü vurgulayan Yıldırım, doğumda anne ölüm oranının da binde 64’ten binde 14’e gerilediğini ifade etti.
Yoksulluk ve sosyal yardımlarda da Türkiye’nin önemli bir mesafe katettiğini vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:
“2002 yılında 2 milyar lira civarında sosyal yardım var, belediyelerle 5-6 milyar lira. Bugün ne kadar? 33 milyar lira devlet sosyal destek veriyor, vatandaşlarına engellilere, yaşlılara, gelir düzeyi yeterli olmayanlara. Bizim kamu yatırımları ne kadar geçen sene? 127 milyar lira kamu yatırımı var, 33 milyar lira sosyal destek var. Yani belediyeler hepsi dahil, 127 milyar lira devlet yatırım yapıyor ama insanına da 33 milyar bütçesinden kaynak aktarıyor. Tabii ki aktaracak. Sosyal devlet lafla olmaz, vatandaşına sahip çıkmakla olur. Daha fazlasını yapacağız. Nasıl yapacağız? Daha fazla büyüyeceğiz. Ekonomimizi daha fazla büyüteceğiz. Milli gelirimizi daha çok artıracağız, oluşturduğumuz katma değeri de vatandaşımıza vereceğiz. Hedefimiz bu.”
Başbakan Yıldırım, dış yardımlar konusunda Türkiye’nin en gelişmiş ülkelerle yarışa girdiğini, ABD’den sonra dış yardımlarda en fazla yardım yapan ülke konumunda olduğunu, milli gelire oranla Türkiye’nin ilk sırada bulunduğunu anlattı.
Yıldırım, “Cömert bir ülkeyiz. Geleneğimiz, inancımız gereği bunu yapıyoruz. Veriyoruz, misli misli de geliyor. Veren el alan elden daima üstündür. Biz buna inanıyoruz.” dedi.
Konuşmasında Orta Vadeli Plan’a da (OVP) yer veren Yıldırım, “Garipler de dünya kadar hazırlık yaptılar o gün, MTV konuşuldu, başka bir şey bizim OVP güme gitti. OVP 2018-2020 arasını kapsıyor. Bu programda büyüme var, istihdam var. Büyümeye ve istihdama katkı sağlayacak 5 öncelik belirledik. Birincisi, ekonomideki istikrarın sürmesi. İkincisi nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi. Üç, yüksek katma değerli üretime yönelme. Dört, iş ve yatırım ortamının daha da kolaylaştırılması. Beş, kamu hizmetlerinde kalite.” diye konuştu.
E-devlet uygulamalarının yaygınlaştırılacağını, bürokrasideki hantallığın azaltılacağını aktaran Yıldırım, vatandaşla kamu görevlisi arasındaki resmiyetin kaldırılacağını dile getirdi.
“İki arkadaş gibi oturacaksınız, meselenizi ortaya koyacaksınız, çözümü beraber üreteceksiniz” diyen Yıldırım, devlet daireleri ile vatandaş arasındaki mesafenin azaltılması hatta tamamen ortadan kalkması gerektiğini söyledi. Bunun bürokrasiyi basitleştirilmesi, kamu hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve hizmetin elektronik ortama taşınmasıyla mümkün olacağını kaydeden Yıldırım, şöyle devam etti:
“8 bin 200 tane kamu hizmeti var yaklaşık. Vatandaşın devletle münasebeti olarak Sadece 2 bin 600’ünü biz elektronik ortamdan verebiliyoruz. Yapacağımız daha çok iş var, inşallah bunları da yapacağız. Elektronik ortamdan hizmet vermeye başladığımız ilk zamanlardan bir hatıramı sizinle paylaşayım. Neler yaşadık? E-devlet hizmetlerini kabullenmesi kamudaki çalışanların kolay olmadı. Çünkü bir anlamda kamusal güç elden gidiyor. Pasaport alınacak, koymuşuz ekrana, işte internet üzerinden pasaportunuzu alabilirsiniz. Ne kadar güzel, yazıyor, şuraya bas, bunu işaretle filan, topluyorsun, gönder, gönderiyorsun, pasaportu filanca gün git al. Gayet mutlu herkes, koşa koşa pasaport almaya gidiyor, bankodaki memur kağıdı uzatıyor, ‘Şunu doldur, adın soyadın, ana adın, baba adın’, ‘Ben doldurmuştum’ diyor, ‘Sen bir daha doldur’. ‘Nüfus kağıdı getir, ikametgah getir, fotoğraf…’ ‘Ben göndermiştim’, ‘Olmaz; 4-6 ebadında, arkası beyaz zemin olacak, fotoğraf çektir getir, şuraya git, parayı yatır’… Yaptığı bütün işleri yok farz edip tekrar hepsini yeniden yaptırtıyor. Bunlar şimdi büyük oranda gitti. Sorgulama yapıyorsunuz, hizmet alabiliyorsunuz, birçok işinizi, hatta vergi filan da yatırıyorsunuz.”
Salondakilere, elektronik ortamda vergiyi rahat şekilde ödeyip ödemediklerini soran Yıldırım, iş adamlarının esprili şekilde alacaklarını aynı kolaylıkla alamadıklarını söylemeleri üzerine, “Devlette alacağınız kalmaz. Merak etmeyin. Bugün almazsanız yarın alırsınız. Yarın olmazsa bir sene sonra. Biraz KDV alacağınız var biliyoruz, niye başımıza kakıyorsunuz? İşleri düzeltince ödeyeceğiz” diye esprili yanıt verdi.
Büyümenin gelecek üç yılda minimum yüzde 5,5 olmasını hedeflediklerini kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu:
“Ayrıca işsizliği de 2019’dan itibaren -çok iddialı bir hedef- tek haneye düşürüyoruz. Yani yüzde 10’un altına düşürmeyi hedefliyoruz. 2020’de biraz daha düşecek. Buradaki problemimiz şu; Biz istihdam oluşturuyoruz. Sağolun yatırım yapıyorsunuz, yeni istihdam alanları açıyorsunuz ama istihdama katılım genç nüfusumuz olduğu için oluşturduğumuz istihdamdan daha fazla, bu bir. Üretime katılım oranı yüzde 43’lerdeydi yüzde 53’lere geldi. Hanımlar daha fazla hayatın içinde olmaya başladı, güzel bir şey, tebrik ediyoruz. Daha da artmasını bekliyoruz. Bunları bir şikayet olarak söylemiyorum. Daha fazla işyeri açmamız lazım, daha fazla üretim yapmamız lazım, daha fazla ticaret yapmamız lazım. Önemli bir konu, ihracat yapıyoruz ama ihraç ettiğimiz ürünlerin içinde yüzde 70’den fazlası ithalat. Bu bizim büyük bir açmazımız. Buradaki yerlileştirme ve millileştirme çalışmamıza da hız vereceğiz. Bu niye olmuyor, bizde yok mu? Her şey var? Rekabet edecek düzeyde değil. Rekabet edecek düzeye iç üretimimizi getirmemiz lazım. Buna önümüzdeki üç yıl içinde yoğunlaşmış olacağız. Yine üç yıllık programda 2020’nin sonunda 195 milyar dolar ihracatı hedefliyoruz.”
Nano teknoloji, biyoteknoloji, bilgi iletişim teknolojileriyle ileri malzeme teknolojisi alanında araştırmacı yetiştirilmesi, araştırma altyapılarının oluşturulması, Ar-Ge destek ve ticarileştirme programlarının uygulanması için daha cömert destek vereceklerini ifade eden Yıldırım, “Bunlar bize fark oluşturacak, bunlar bizim katma değer sağlayacağımız alanlar olarak önümüzde duruyor.” dedi.
Petrokimya, ilaç ve savunma ile ilgili yatırımlara daha fazla önem vereceklerini belirten Yıldırım, robotik, nesnelerin interneti, büyük veri, yapay zeka teknolojileri ve bunların yerli üretimini içeren sanayinin dijital dönüşümü yol haritasını, üç yıl içinde tamamlamayı hedeflediklerini aktardı.
Binali Yıldırım, OVP’de yüksek katma değerli teknolojik dönüşüme müsait hizmetlerin ihracının artmasına ayrı bir önem vereceklerini, turizm gelirlerini artırmaya yönelik desteklerini sürdüreceklerini de dile getirdi.
“BİZ KENDİMİZİ KENDİMİZLE KIYASLAR HALE GELDİK”
Yıldırım, şunları söyledi:
“Bugüne kadar başardıklarımız, başaramadıklarımız ortada. 15 yıl, iktidardayız. Şimdi kendimizi bir önceki 15 yılla kıyaslamak da çok fazla milletin ilgisini çekmiyor. Biz kendimizi kendimizle kıyaslar hale geldik. Onun için işimiz biraz zorlaştı. Ben bunları 2005’te size anlatsaydım, hiç zorlanmazdım. Şimdi 2002’den beri olanların hepsini anlatmam lazım. Siz diyorsunuz, ‘Ne anlatıyorsun kardeşim, bu dönemlerde siz hep iktidardasınız. Ne varsa vebali boynunuza.’ Bakın 15 yılda ülkede başımıza gelmeyen kalmadı. Hatırlayın, iktidara gelmişiz, 19 Kasım 2002. Hükümet kurulmuş. 58. Hükümet… 8 Ocak 2003, zehir zemberek silahlı kuvvetlerden açıklama; ‘İrticaya geçit yok, şöyle yaparız, böyle yaparız.’ Keskin bir bildiri. 1,5 ayda nereden geldi bu? O gün maalesef Diyarbakır’da bir uçak kazası oldu, 57 vatandaşımız hayatını kaybetti. Dolayısıyla bu bildiri güme gitti. Hiç kimsenin ilgisini çekmedi, ta ki 2007’ye kadar. 27 Nisan’da tekrar bildiri. E-muhtıra olarak karşımıza geldi ama o arada sizin bilmediğiniz, bizim çok iyi bildiğimiz bir sürü işler oldu. Yani tabiri caizse ‘Kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik’ demek durumunda kaldık. Devlette insicam bozulmasın, istikrar bozulmasın diye her türlü dirence karşı vatandaşa verdiğimiz sözün arkasında durduk.”
“HUKUK DEVLETİNDE OLMASI GEREKEN O OLACAK ”
Sonraki dönemde cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 tartışmalarını hatırlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onu da aştık. Bu sefer malum 17/25 Aralık FETÖ’cülerin yargı darbesi. Ondan önce MİT meselesi vesaire. Yargıyla ilgili başka karşılaştığımız sorunlar ve nihayet Gezi olayları. Gezi olayları durup dururken mi oldu? Faizler 100 yıllık seviyenin altına düşmüş, yüzde 4,6’ya gerilemiş. Enflasyon yüzde 6’lara inmiş. Türkiye, o ay IMF ile borcunu sıfırlamış. En büyük projeleri, üçüncü havalimanı, 11 milyar avroluk Yap İşlet Devret projesini gerçekleştirmiş. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün ihalesini yapmış, her bakımdan iyiye giden bir ülke ve hemen Gezi olayları. 17/25 Aralık, nihayet, 15 Temmuz. 15 Temmuz, yaptığı tahribat bakımından 1960 ve 1980 darbelerinden daha yıkıcı bir olaydır. Sonuçları itibarıyla söylüyorum ve bugün bir yıldan, 15 aydan beri biz bunun doğurduğu hasarları ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. Yeni yeni hasarın büyüklüğü ortaya çıkıyor. Bakın müebbet hapisler ardı ardına geliyor, istediğin kadar sen rüya tabirleri gönder, umut pompala. Herkes yaptığının hesabını verecek. Türkiye hukuk devleti, hukuk devletinde olması gereken neyse o olacak. 250 vatan evladının kanına giren bu alçaklar hesabı verecek ve nitekim veriyorlar.”
AK Parti’nin 15 yıldır iktidarda olduğunu ve bu sürede başardıklarının ve başaramadıklarının bulunduğunu aktaran Yıldırım, “Ben hep şöyle diyorum, 15 yıldır şeytan taşlamadan arta kalan zamanlarda iş yaptık. Şeytanları azalttıkça daha fazla zamanımız olacak bundan sonra daha çok işe yoğunlaşacağız, daha çok işe yoğunlaşacağız, daha çok iş yapacağız, daha çok üreteceğiz, daha çok insanımızın yüzünü güldüreceğiz. Bu başarıları bugüne kadar nasıl birlikte elde ettiysek bundan sonra da omuz omuza, el ele birlikte daha fazlasını inşallah yapacağız. Reel sektörümüzle, sanayicimizle, işçimizle, memurumuzla, çiftçimizle çok daha iyi seviyeleri, çok daha yüksek standartları elbette yakalama fırsatı bulacağız.” değerlendirmesini yaptı.
Bu girişimleri, bu çalışmaları yine engellemek isteyenlerin mutlaka olacağını, bundan kaçışın olmadığını ifade eden Başbakan Yıldırım, sözlerini, “Kıskananlar, önümüzü kesmeye çalışanlar çıkacak. Bölgeye bakın, bölgede yeni planların gözümüzün önünde nasıl hayata geçirilmeye çalışıldığını görüyorsunuz. Güney sınırlarımızda yeni bir kuşak oluşturulmaya çalışılıyor. Yeni bir başağrısı oluşturulmaya çalışılıyor hem Irak’ta hem Suriye’de ama biz buna izin vermeyeceğiz. Bu bizim milli güvenlik meselemizdir. Ülkemizin, milletimizin geleceğidir. Onun için bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız, birlikte Türkiye olacağız. Türkiye mutlaka hak ettiği yere gelecektir. Bundan dost, düşman herkes emin olsun, ülkemiz Cumhurbaşkanımızın riyasetinde, liderliğinde 2023 hedeflerini gerçekleştirmek için canla başla hükümetimiz çalışıyor. Özel sektörümüzle, sizlerle beraber el ele vererek bunu başaracağız. İnşallah gelecek 10 yılda da yeni bir tarih yazacağız, yeni bir destan yazacağız.” diye tamamladı.
NOTLAR
Programda, MÜSİAD Vizyoner 2017 tanıtım filmi izletildi. Etkinliğe, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, MÜSİAD üyeleri ve davetliler katıldı.
Bakan Elvan ve Sarıeroğlu ile MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan, firma temsilcilerine plaket takdim etti.
Ayrıca Kaan, Afrika’da Başbakan Yıldırım adına 30 kişiye katarakt ameliyatı yapıldığını söyledi, Yıldırım, Kaan’a teşekkür etti.