El-Cezire Televizyonu’na mülakat veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumu hakkında “Tabii Türkiye çok farklı bir sürecin içerisine girdi. Türkiye artık böyle bir yanağına tokat vurulduğu zaman öbür yanağını çeviren bir ülke değil. Türkiye artık inandığı yolda başarılı bir şekilde yürüyor. Yani Türkiye eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, gıda-tarımda, bütün altyapı-üstyapı yatırımlarında çok ciddi bir medeniyet yarışında performans yakaladı. Tabii bunu hazmedemiyorlar, sıkıntı burada” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Merkezli El-Cezire televizyonuna bir mülakat verdi. 16 Nisan halk oylaması ve bundan sonra atılacak adımlara ilişkin açıklamalar yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı Avrupa Birliği ülkelerinin halk oylaması öncesi ve sonrasında Türkiye’ye yönelik tavırları ve Türkiye-ABD ilişkileri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
“TÜRKİYE REJİM TERCİHİNİ 1923’TE CUMHURİYETLE YAPMIŞTIR”
Halk oylamasından ‘evet’ lehine sonuçlanmasının ardından acilen atılacak adımların neler olacağına yönelik soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öncelikle, dezenformasyon ya da olumsuz kampanya yürütmek suretiyle bu işi bir diktatörlük vesaire gibi nitelendirme gayreti içinde olanlar ya da rejim değişikliği gibi yaklaşım gösterenlere karşı şöyle bir ifadem olacak; Türkiye rejim tercihini 1923’te cumhuriyetle yapmıştır. Ondan sonra Türkiye’nin böyle bir tercihi yoktur. Şu anda atılan adım, sadece bir yeni yönetim sistemidir, pazar günü yaşadığımız budur. Çünkü sistem içinde çok ciddi tıkanıklıklar var, bu tıkanıklıklar Türkiye’nin çok daha süratle büyümesini engelleyen tıkanıklıklardır. 14-15 yıllık iktidarımız döneminde bunları biz yaşadık. Üç kat büyüme sağlamış olmamıza rağmen biz diyoruz ki, daha fazla büyüme imkânımız varken niye üç kat büyümeyle bunu geçiştirelim. Ayaklarımızda prangalar var, tabii bu prangaları kesip atmadıktan sonra bunu sağlayamazsınız” cevabını verdi.
Anayasa değişikliği sonucu getirilen Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin Kasım 2019’da yapılacak seçimlerden sonra seçilecek kişinin kullanabileceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Benim tekrar aday yapılıp yapılmayacağım, bunlar şu anda belli değil. Kim aday olur, kim teklif edilirse, onlar arasında yapılacak yarıştan sonra bu ortaya çıkacak. Kim aday gösterilirse ki birinci turda eğer seçilebiliyorsa aday birinci turda seçilecek. Birinci turda seçilmiyor da ikinci tura kalıyorsa en fazla oyu alan iki aday ikinci tura kalacak ve bunlardan en fazla oyu alan dolayısıyla bu ülkenin cumhurbaşkanı olacaktır. Ondan sonra bütün yeni yönetim sistemi onunla şekillenmiş olacaktır” dedi.
“MECLİS ÇOK CİDDİ BİR DENETİM GÜCÜNE KAVUŞUYOR”
Sorulan bir soru üzerine, yapılan bir seçimde sandıktan diktatörün çıkamayacağına, diktatörlerin pek çok yerde silahlı darbelerle çıktığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması durumunda Türkiye’nin bir diktatör tehdidi ile karşı karşıya olabileceğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında, “Şimdi bana öyle bir diktatör gösterin ki, şu anda mesela sadece vatana ihanetten yargılanabilirim, Yüce Divan’a gönderilebilirim fakat yeni düzenlemede sadece vatana ihanet değil kişisel suçlar da dâhil olmak üzere işlediğim her suçtan dolayı beni Yüce Divan’a gönderebilirler veya o zamanki kimse Yüce Divan’a gönderilebilir. Yeni başkanla beraber onun başkan yardımcısı, yardımcıları, bakanları, onlar da yine aynı şekilde Yüce Divan’a gönderilebilirler. Bu neyi gösteriyor? Meclisin çok ciddi bir denetim gücünün olduğunu gösterir” diye konuştu.
“HOLLANDA’DA YAŞANAN OLAY BİZLERİ CİDDİ MANADA ÜZDÜ”
Avrupa ve ABD’de de başkanlık sistemi olmasına hatta Türkiye’deki sistemden daha fazla yetkiye sahip olmalarına rağmen Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yönelik saldırgan tavırların sebebinin ne olduğuna ilişkin yöneltilen soru üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Şimdi Avrupa’da biliyorsunuz krallar var, kraliçeler var, bizde tabii böyle bir şey yok ama onların altında başbakanlar var ve bütün bunların olduğu ülkelerde dahi özellikle mesela Hollanda’daki yaşanan olay, gerçekten bizleri ciddi manada üzmüştür. Mesela orada aslında ne vardır? Hollanda’da kraliçe var ama altta başbakan var ve burada düşünebiliyor musunuz çok ciddi manada bir sıkıntı yaşandı. Kraliçenin orada müdahalesi olmadığı için böyle bir durum söz konusu olmuş olabilir. Bunun neticesinde Bakanım kendi konsolosluğuna giremediği gibi aracın içerisinde bir bayan bakan mahkûm edildi. Atlar, köpekler, itler neyse orada toplanmış olan bizim vatandaşlarımızın üzerine sürdüler ve yaralanan birçok soydaşımız oldu. Şimdi bunu anlamak mümkün mü? Bakın ne oldu? Bunun neticesinde orada kullanılan oylarda yüzde 70 ‘evet’ oyu çıktı. Avusturya’da da yine buna benzer yanlış yapıldı, orada da yüzde 74 zannediyorum ‘evet’ oyu çıktı aklımda kaldığı kadarıyla. Bu yanlışları bunlar göremiyorlar. Yani böyle zorla, cebren iradeleri baskı altına alamazsın. Aynı yanlışı Almanya da yaptı. Almanya’da, mesela orada da yine ‘evet’ oyu yüzde 63 gibi çıktı. Ne oldu? PKK’ya, terör örgütüne bu kadar destek verdiniz, FETÖ denilen terör örgütüne bu kadar destek verdiniz ve bu desteğe rağmen yüzde 63 Almanya’da evet dedi. Demek ki cebren, zorla bu iş olmuyor.”
“BAZI AGİT GÖZLEMCİLERİ BAĞIMSIZ RAPOR YAZMADI”
Mülakatta, Türkiye’deki halk oylamasını gözlemlemek ve rapor etmek için görevlendirilen üyelerin, terör örgütü üyeleri ile basına yansımış fotoğraflarını ve terör örgütü lehine çalıştıklarını gösteren belgeleri sunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: “PKK terör örgütü olarak Avrupa Birliği’nde kabul edilmiş bir örgüttür. Bu şahıs Avrupa Konseyi’nin parlamenter olarak bir üyesidir ve bunu bize AGİT gözlemcisi olarak gönderdiler Türkiye’ye. Hâlbuki bu adamların bağımsız olarak rapor düzenlemesi lazım. PKK bayrağını elinde tutan böyle bir adam bağımsız olarak nasıl rapor yazacak, yazabilir mi? Bu adam maalesef bir terörist olarak burada raportörlük görevini yapıyor, geliyor Türkiye’ye buradan rapor tutuyor ve bunun tuttuğu rapor bağımsız olacak, bu mümkün mü? Değil. Bakın aynı şahıs, buyurun, hayır kampanyası yapıyor. Nerede? Almanya’da. Biz böyle bir şahıstan bağımsız bir gözlemcilik görebilir miyiz? Göremeyiz. Şimdi bunu söylediğimiz zaman Batı rahatsız oluyor. Buyurun, bu da yine bir parlamenter, bakın bu da yine şu gördüğünüz paçavralar terör örgütünün paçavralarıdır. Onlara nutuk atıyor ve bu Danimarkalı bir milletvekili. Şimdi bütün belgeler ortada, sadece bunlar değil, daha bunların dışında 7-8 tane daha var böyle.”
“İSTEDİKLERİ KADAR TAYYİP ERDOĞAN’A ‘DİKTATÖR’ DESİNLER”
Bu belgeleri gösterip bunları söylediğinde AB ülkelerinin kendisini ‘sevilmeyen adam’ ve ‘diktatör’ olarak nitelediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İstedikleri kadar Tayyip Erdoğan’a ‘diktatör’ desinler. İstedikleri kadar Tayyip Erdoğan’a sert desinler. Ben bu tür yapılan yanlışları gördükçe, terör örgütlerinin başlarını veya terör örgütlerinin mensuplarını kendi ülkelerinde gezdirenlere karşı her zaman oraların yöneticilerine bunları göstere göstere ‘bu yanlışlarınızı düzeltin’ diyeceğim. AGİT, uluslararası bir örgüt, böyle bir örgütte siz bu kişileri görevlendiremezsiniz çünkü bunlar tarafsız değildir. Taraflı olanlarla bir seçim yönlendirilemez” dedi taraflı ve terör örgütleri ile yakın olan bu kişilerin raportör olarak gönderilmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yöneltilen soru üzerine ABD Başkanı Donald Trump ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesine de değindi ve görüşmede Trump’ın halk oylamasında alınan neticeyi tebrik ettiğini, kendisinin de Paskalya Bayramları sebebiyle onu tebrik ettiğini aktardı.
“BİR TERÖR ÖRGÜTÜNÜ BİR BAŞKA TERÖR ÖRGÜTÜYLE YOK ETME ANLAYIŞI DOĞRU DEĞİL”
Görüşmede Suriye ve Irak’taki gelişmeleri de ele aldıklarını ve bu konuları yüz yüze yapacakları görüşmede ele almayı teyit ettiklerini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şunu yalnız dedim peşinen tekrar ben sizlere söyleyeyim, PYD-YPG, bunlar PKK terör örgütünün adeta yan kuruluşları gibidir. Dolayısıyla bunu biz yaşadık, bunları biz iyi tanırız. Dolayısıyla artık bunları bitirelim. Yani bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle yok etme anlayışını doğru bulmuyorum dedim. DEAŞ bir terör örgütüdür ama bunlar da terör örgütü, bunlar benim ülkem için tehdit oluşturuyor. Biz sizlerle NATO’da beraberiz, müttefikiz, iki önemli stratejik ortağız. Bu ortaklığımızın çok daha güçlenerek ilerlemesi lazım. Biz Amerika, koalisyon ortakları, Türkiye ve Körfez’deki bazı ülkeler birlikte burada DEAŞ’la ilgili problemleri çözeriz. Kaldı ki ben bu konuyu dedim, Sayın Putin’le de görüştüm. Sayın Putin’in de buraya bakışı bu noktada olumsuz değil. ‘Arkadaşlar çalışsınlar ona göre adımları atarız’ dediler. Nitekim bu arada üç ülkenin genelkurmay başkanları da bir araya geldi, Antalya’da toplandılar, çalışmalar başladı. Tabii kendisi de sağ olsun, ‘Bundan sonra özellikle Amerika-Türkiye arasındaki ilişkilerimizi çok daha güçlenerek devam ettirmemiz, artırmamız gerekir’ dediler.”
“ABD BAŞKANI TRUMP İLE MAYIS AYINDA BİR ARAYA GELECEĞİZ”
Mayıs başında ABD Başkanı Trump ile bir araya geleceklerini ve bu konuları çok daha teferruatlı bir şekilde konuşacaklarını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın telefon görüşmesinde ABD’nin PKK, YPG ve PYD’ye yönelik politikasını değiştireceği yönünde bir söz verip vermediğiyle ilgili soruya, “Zaten daha önce bu konuda yani terör örgütlerine karşı bizim ortak dayanışma içerisinde bir çalışmamızın olması gerektiğini söylemişlerdi. Şimdi yapacağımız görüşme, artık bunun tamamen yüz-yüze görüşmede detaylandırılması olacaktır ve orada tabii biz birçok belgeleri de kendilerine sunacağız. Daha önceleri de PKK’yla ilgili konuda mutabakatımız vardı. Obama döneminde de bu konuda mutabakat vardı fakat Obama maalesef PYD ve YPG konusunda bizleri aldatmıştır ama şu andaki yönetimin aynı durumda olacağına ihtimal vermiyorum” cevabını verdi.
Halk oylamasının dünyanın pek çok ülkesinden liderlerin tebrik için aradığı hatırlatılarak Almanya Başbakanı Angela Merkel’in henüz neden aramadığının sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii şimdi bunu bir suçluluk psikolojisi olarak değerlendirebiliriz; bu bir. İki; bunu fırsat bulursanız kendilerine sorun” cevabını verdi.
Avrupa’nın Türkiye’ye karşı takındığı düşmanca tutumun nedenlerinin sorulduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin artık bir yanağına tokat vurulduğu zaman öbür yanağını çeviren bir ülke olmadığını belirterek, “Türkiye artık inandığı yolda başarılı bir şekilde yürüyor. Yani Türkiye eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, gıda-tarımda, bütün altyapı-üstyapı yatırımlarında çok ciddi bir medeniyet yarışında performans yakaladı. Tabii bunu hazmedemiyorlar, sıkıntı burada. Şimdi bu yeni sistemle çok daha hızlı yürüyecek bir sürecin içindeyiz” şeklinde konuştu.
“AVRUPA ÜLKELERİ HALK OYLAMASI SÜRECİNDE ADETA TÜRKİYE’YE SAVAŞ AÇTI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa ülkelerinin halk oylaması sürecinde adeta Türkiye’ye savaş açtığının altını çizdi ve şöyle devam etti: “Tahammülleri yok. Şu anda çılgına dönmüş vaziyetteler, onlar başka şey bekliyorlardı. Almanya’da ‘evet’ oylarının bu denli yüksek çıkışı bunları çıldırttı. Aynı şey Avusturya’da, Hollanda’da yaşandı. ‘Evet’ oylarının yüksek çıkması bunları rahatsız ediyor. Çünkü bizzat milletvekilleriyle beraber ‘hayır’ kampanyaları yaptılar. Bu yaptıklarına ‘faşist bir baskı’ veya ‘Nazizm’ denmesinden çok rahatsız oluyorlar. Bittiğini zannediyordum ancak hâlâ uygulamaları var. Neden rahatsız oluyorlar? Yapmayın bu uygulamaları. Bizde bir söz var; ‘Yarası olan gocunur.’ Yani gerçekten eğer böyle bir baskı yoksa faşist veya Nazi böyle bir baskı yoksa hiç rahatsız olmayın. Gerçekten böyle bir baskı yoksa rahatsız olunmaması gerekir.”
Avrupa ile ilişkilerin düzelme yoluna girmesini temenni ettiklerini; ancak onların, kapılarını kapattığı sürece böyle bir düzelme olmayacağını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa’nın bu noktada kendi durumlarını gözden geçirmesi, “Biz burada yanlış yaptık” demesi gerektiğini söyledi ve “Demiyorlarsa biz tabii ne yapacağız? 54 sene bekledik, bir 54 sene daha mı bekleyeceğiz? Kendimize başka çıkış yolları arayacağız” açıklamasını yaptı.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Türkiye’de idam cezasının geri getirilmesi konusundaki açıklamalarına da değinerek, “Ben Sigmar Gabriel’in söylediğine bakmam, diğerlerinin söylediklerine bakmam. Ben nereye bakarım? Ben bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak benim halkım ne istiyor? Şu anda 249 şehit vermiş bu milletin mensupları, 2 bin 193 gazisi olan bu millet, üzerine bu denli saldırıldığı hâlde buna sessiz mi kalacak?” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, idam cezası ile ilgili milletten gelen talebin Meclis’ten geçerek kendisine gelmesi durumunda bunu onaylayacağını ifade etti.
“ALMANYA, FETÖ’CÜ VE PKK’LILARIN YATAĞI OLDU”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cevabının devamında şu değerlendirmelere yer verdi: “Ama onlar şu ana kadar hiçbir konuda sözlerini tutmadılar, şu anda bak tehdit ediyor. Sen kimsin bize böyle bir tehdit sallıyorsun? Önce seviyeni bileceksin. Böyle durup dururken söylenmiyor ki bunlar. 15 Temmuz’dan bu yana acaba bu kişiler FETÖ’cülere karşı bir adım attılar mı? Şu anda Almanya FETÖ’cülerin yatağı oldu, Almanya PKK’nın yatağı oldu, Almanya şu anda onlara her türlü desteği veriyor. Türkiye’den kaçanlar Almanya’ya gidiyor, Avrupa’nın değişik ülkelerine, Belçika’ya gidiyor, buraları da dolaşıyorlar ve bunlar şu anda kaçak, hepsi oralarda. Bunlar suçlu, siz suçluları ülkenizde barındırıyorsunuz ama ondan sonra bizde olan onların yine bir suçlusu tutuklandığı zaman, ‘Bunu bize verin’ diye de istiyorsunuz; böyle bir şey olamaz. Benim ülkemde bu yargılanmış ve tutuklanmışsa ondan sonra da mahkeme süreci burada devam eder. Ama Sayın Gabriel, sen önce bir defa kendini gözden geçir, çok ayıp, böyle bir ifadeyi kullanamazsın. Demokrasilerde halkların dediği geçerlidir, dikta rejimlerinde diktatörlerin dediği geçerlidir.”
“54 SENE AVRUPA BİRLİĞİ’NE ALMADINIZ DA TÜRKİYE BİTTİ Mİ, BATTI MI?”
Demokrasilerde halkın talebinin esas olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerekirse biz bunun için de bir halk oylamasına gideriz, yine halka sorarız, vatandaşa sorarız. Eğer benim halkım idamla ilgili kararı veriyorsa verir, iş biter. AB’ye almıyorlar; almazsanız almazsınız, 54 sene almadınız, ne oldu? 54 sene almadınız da Türkiye bitti mi, battı mı, yok oldu mu? Yok, olay bu kadar açık ve net” sözlerine yer verdi.
“İRAN’IN PERS YAYILMACILIĞI ANLAYIŞI SON ZAMANLARDA BAYAĞI BAŞ AĞRITMAYA BAŞLADI”
Programda Erdoğan’a, Sykes-Picot Antlaşması’nın üzerinden 100 yıl geçmesinin ardından Batı medyasında bölgenin tekrar dizayn edildiği ve Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak karşısında seyirci kalıp kalmayacağına ilişkin bir soru da yöneltildi. Sykes-Picot anlaşmasına ne denli karşı olduklarını her zaman ifade ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Tabii onlarla görüştüğümüz zaman, ‘Biz Irak’ta, Suriye’de toprak bütünlüğünün yanındayız’ diyorlar fakat uygulamaya geldiği zaman sanki bir paylaşım havası esiyor, sıkıntı burada. Bakıyorsunuz İran’ın Pers yayılmacılığı anlayışı son zamanlarda bayağı baş ağrıtmaya başladı. Örneğin Irak’ta DEAŞ’la mücadelede göze çarpan şey bu. Mesela Haşdi Şabi kimdir, arkasında kim var? Haşdi Şabi, enteresan, ‘Terör örgütü değildir’ diye Irak Parlamentosundan çıkıyor, hâlbuki bir terör örgütü ama arkasında kimlerin olduğu önemli. Şimdi bakın orada onlar ne yazık ki bir taraftan Sincar’a yönelik çalışmaları diğer taraftan da Telafer’e yönelik bunların saldırıları var. Telafer’de kim var? Telafer’de yaklaşık 400 bin Türkmen var; bunların bir kısmı Şii’dir, bir kısmı Sünni’dir ama şimdi onlar dağıldı, orada az miktarda insan kaldı. Şimdi Haşdi Şabi oraya yürüyor, böyle bir durum söz konusu; aynı şeyi merkezde de görüyoruz. Bunlar bizi üzüyor, bunların olmaması lazım.”
Müslümanlar arasındaki bağlayıcı unsurun kavmiyetçilik değil din olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kavmiyetçilik bizim için bir din olamaz, mezhepler bizim için bir din olamaz, onlar birer yorumdur” ifadelerini kullandı ve birilerinin bunu adeta bir din hâline getirdiği zaman kendilerinin de üzüntüsünü söylemek durumunda olduğunu ekledi.
“DEAŞ’LA MÜCADELEYİ DE BAŞARILI BİR ŞEKİLDE VERDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de adeta bir parselasyon havasının olduğuna işaret etti ve şu görüşlere yer verdi: “Bakıyorsunuz hâlâ bütünlüğü koruma gibi bir dert yok, o dert bizde var çünkü bizim orada topraklarda gözümüz yok. Bizim tek derdimiz vardı; DEAŞ’la mücadele. DEAŞ’la mücadeleyi de başarılı bir şekilde verdik ve Cerablus’u onlardan temizledik. Aynı şekilde Rai, Dabık, Bab, bunları temizledik. Ama şimdi geliyoruz bakıyoruz ki buradaki yaklaşım tarzları içerisinde tamamıyla ‘Acaba şurayı kim alsın, şurayı kim alsın’ bunların hesabı yapılıyor. Önümüzde bir Afrin tablosu var, Lazkiye tablosu var, bütün buralardaki gelişmeler, aynı şekilde yine bakıyoruz Tel Abyad’da bazı şeyler var. Şimdi Irak’a bakıyorsun mesela; Kerkük’te tamamen Türkmenler yok farz ediliyor ama orada Arap da var, Kürt de var. Burası bir defa üzerinde, yani ‘Kerkük şunlarındır’ diye bir şey yok. Burası ne olarak ilan edildi? Tartışmalı bölge olarak ilan edildi. Bu tartışmalı bölgede kimler var? Burada Türkmen var ki tarihi itibarıyla baktığınız zaman geçmişinde Türkmenlerin yoğun olduğu bir yer, aynı şekilde Arap’ı var, Kürt’ü var.”
Sorulan soru üzerine Kerkük’te Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bayrağı asılmasını da değerlendiren ve konu ile ilgili daha önce açıklamada bulunduklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu açıklamalardan sonra belli yerlerde bayrak kaldırıldı, son olarak Meclisten de kalkacağının haberini almıştık, henüz kalktı mı kalkmadı mı doğrusu bilemiyorum” diye konuştu.
“TÜRKİYE’DEKİ 3 MİLYON MÜLTECİ, TOPRAKLARINA TEKRAR DÖNME ŞANSI YAKALASIN”
Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırında da Türkmenlerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerin de olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Şimdi buralarda böyle bir bölme, ‘Toprakların şurası şunların, şurası şunların’ dersek yazık olur, Suriye gibi bir ülke bölük pörçük hâle getirilir. Zaten şu anda tarihî eserleriyle, her şeyleriyle bu Suriye’nin ayağa kalkması öyle kısa bir zamanda olacak iş değil. Ama benim her zaman bir teklifim var; o da nedir? Biz dedik ki Fırat’ın batısında terörden arındırılmış güvenli bölge ilan edelim. Bunu bütün dost bildiklerimize açıklıyorum. Bu 4 bin, 5 bin kilometrekarelik bir alanda olabilir. Burayı uçuşa yasak bölge olarak ilan edip ‘eğit-donat’la burada iyi bir millî ordu oluşturulmalı ki oraya yerleşen insanların güvenliği de onlar tarafından sağlanmış olsun. Burada ABD, Rusya, Körfez ülkeleri, başta Suudi Arabistan, Katar olmak üzere hep birlikte desteğimizi verelim ve burada onlara yeni şehir veya şehirler oluşturalım. Böylece bu insanlar hem ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmasınlar, hem de Türkiye’de 3 milyon mülteci var, bu insanlar da tekrar topraklarına dönme şansını yakalasınlar.”
Mülakatta Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri de değerlendiren ve bu ülkeyle şu anda gelinen durumu çok hayırlı görmediklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasında görüşmeler, geliş-gidişler olduğunu ve bu durumlara gelinmemesi gerektiğini söyledi.
“İSLAM DÜNYASINDA DAYANIŞMA OLMASI LAZIM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran ile ilgili cevabının devamında şunları dile getirdi: “Aramızda konuşurken gayet iyi, güzel de neticeye gelince maalesef netice alamıyoruz. Bakıyorsunuz Irak üzerinde hesaplar var, Suriye üzerinde hesaplar var, işte Lübnan’da aynı şekilde hesaplar var, Yemen’deki gelişmeler ortada. Yani buralara girmek, buralara nüfuz etmek suretiyle bir Pers yayılmayacağını yapmanın anlamı nedir? Yani İran’ın bugün toprak bütünlüğü zaten kendisine fazlasıyla yeter, nedir yani başka ülkelere böyle nüfuz etme gayreti? Bu düşündürücü. Ve tabii bu İran’ı da ister istemez yalnızlığa doğru sevk ediyor. İslam dünyası içerisinde İran’ın böyle bir duruma düşmesini bizler istemeyiz. Aramızdaki münasebetin çok daha farklı şekilde yürümesini isteriz, İslam dünyasında dayanışmamızın olması lazım. Bizim mezhep taassubu içerisinde olmamız düşünülemez, bunları artık bir kenara koymamız lazım. Bizim için tek şey birleştirici olan, her şeyimiz bizim İslam’dır. Ama yorumları eğer biz kalkar da İslam’ın yerine ikame etmeye çalışırsak, bu istikamette görüntü verirsek, bu çok büyük tehlikedir. Ve tekebbür İslam’da haramdır. İslam’da ‘ben’ yok, ‘biz’ var, bunu yaptığımız anda o tevazu aramızdaki dayanışmayı, birliği, beraberliği çok daha ilerilere taşır. Temenni ederim ki bundan sonraki süreçte bir an önce bir dayanışma hâlinde İslam dünyasının ihtiyacı olan bu birliği, beraberliği birlikte sağlayalım.”
“2019 ÜLKEMİZ İÇİN, MİLLETİMİZ İÇİN FARKLI BİR YIL OLACAK”
Türk halkının kendisine ve cumhurbaşkanlığı makamına verdiği sorumluluk sonrası içeride ve dışarında yaşanacak zorluklar ve 2019’daki seçimlere kadar geçecek sürece de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “En kötü ihtimallere karşı dahi siyaset etmesini elhamdülillah başarmışız, bundan sonra da bunu başarabilecek güç ve kabiliyetteyiz. O noktada bir sıkıntımız yok. Çünkü 40 yıldır siyasetin içindeyiz, ta gençlikten itibaren bunu yaparak geldik. Yani gökten zembille inmedik, tecrübemiz buna yeter, deneyimimiz buna yeter. Elhamdülillah iyi bir ekibimiz var, sürekli bu ekip tazelenir. Ve şu anda zaten partimize dönüş imkânı da geldiği için bu da ayrı bir güç katacağı için, bundan sonraki süreçte de hükûmetimizle birlikte bu çalışmaları çok daha başarıyla inşallah geleceğe taşıyacağız. Ve özellikle de tabii 2019 ülkemiz için, milletimiz için farklı bir yıl olacaktır ve ondan sonra da Türkiye uluslararası camiada ciddi bir rekabet imkânını yakalayacaktır diye düşünüyorum. Tabii elimizden geldiği kadar esbaba tevessül hükmünü yerine getiririz, netice Allah’tan.”