Başbakan Binali Yıldırım, Habertürk TV, Bloomberg HT ve Show TV ortak canlı yayınında açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
“Kamuoyunun, konuştuklarımız dışında ‘Batı ile hasseten şu yüzden bu durumdayız’ şeklinde bilmesi gereken bir şey var mı?” sorusu üzerine Yıldırım, Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde, bugünlerde sıkıntı olduğunu, bunun sır olmadığını dile getirdi. Özellikle halk oylaması kampanya sürecinde, bu durumun biraz daha belirgin hale geldiğini, tırmandığını söyleyen Yıldırım, “Aslında öncesinde de vardı bu. Doğrusu Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde seçimler var, Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da seçimler var. Onların da bu sürece bir şekilde olumsuz katkısı olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.
Avrupa’da son yıllarda İslamofobi, ırkçı söylemler, milliyetçilik akımları ile aşırı sağ siyasetin zemin kazandığını, bunun merkez siyaseti tehdit ettiğini vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Bunun üzerine tabii Avrupa’da iç siyaset, bir anlamda oluşan rekabet karşısında aşırı söylemleri de beraberinde getiriyor. Burada Türkiye bulunmaz bir ülke ve malzeme bu söylemler için. Çünkü bizim 5 milyonun üzerinde orada yaşayan soydaşımız var. Bunların bir kısmı o ülke vatandaşı, bir kısmı iki kimlik taşıyor, bir kısmı da Türk vatandaşı. Dolayısıyla buradaki her türlü söylem, Türkiye ile doğrudan ilişkilendiriliyor ve yaşadığımız durum ortaya çıkıyor. Buradaki duruşumuz çok net, Avrupa’ya diyoruz ki gelecek vizyonunuzu gözden geçirin.”
AVRUPA’NIN O SESSİZ YIĞINLARI İLİŞKİLERİN İYİLEŞTİRİLMESİNDEN YANA
Başbakan Yıldırım, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararıyla insanların refah endişesinin günden güne arttığını ve Avrupa’da içe kapanma yaşandığını belirtti.
Bu noktada iki konunun birbirinden ayırt edilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, “Avrupa’da aklıselimi, vicdanı olan büyük bir kitle var. Bunların sesi çok çıkmıyor. Bir de marjinal siyasetin içinde olan ve bundan siyasi rant sağlamaya çalışan partiler, söylemler var. Onlar bizi hedef alıyorlar ama eminim ki Avrupa’nın o sessiz yığınları, Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesinden yana.” ifadelerini kullandı.
Türkiye ile Avrupa ülkelerini birbirine bağlayan en önemli varlığın, Avrupa’da yaşayan soydaşlar olduğunu, onların Avrupa ile arada dostluk köprüsü oluşturduğunu vurgulayan Yıldırım, “O bakımdan ilişkileri germenin bize şüphesiz faydası olur ama Avrupa’ya faydası olmaz, daha çok zararı olur. Bunun da bilinmesin de yarar var.” dedi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğuna alınmaması üzerine yaşananlar hatırlatılarak, “Hollanda ile krizde artık aşılamayacak noktada mıyız? Hollanda’dan ne bekliyoruz, nasıl bir şey yapması lazım Hollanda’nın ki bizim incinen milli gururumuzu tamir edebilsin?” sorusu üzerine Yıldırım, şunları ifade etti:
“Orada Dışişleri Bakanımıza izin verilmemiş olması, uçağının indirilmemesi zaten diplomaside en uç noktadır, yapılan en büyük ayıptır, yanlıştır. Üstüne üstlük Aile Bakanımıza da bu muamelenin yapılmış olması, artık işi kontrolden çıkarmıştır. Burada fiili bir durum vardır. Bu fiili durumun karşılığı aynı yöntemlerle verilecektir. İşin bir boyutu başlamıştır. Bu konuda özür dilenmesi, bu işin müsebbiplerinin, bu işe sebep olanların ortaya çıkarılması, hesabının sorulması ve oradaki vatandaşlarımıza yönelik köpekli, coplu saldırıların, şiddet olaylarının mağdurlarının haklarının iade edilmesi, gözetilmesi gerekiyor.”
Hollanda ile yaşanan krizin ardından diplomatik uçuşların, üst düzey ziyaretlerin askıya alınması ve Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi’nin Türkiye’ye gelmemesi yönündeki kararı hatırlatan Yıldırım, sürecin izleneceğini, zamanı, zemini ve şartları oluştuğunda karşılık verileceğini belirtti.
Başbakan Yıldırım, “Bizim amacımız ne Hollanda ne de Avrupa ile tamamen ilişkileri kesmek değildir. Bunu yapan biz olmayız ama bu yönde ısrarları devam ederse, tırmandırmaya devam ederlerse Türkiye de bunun altında kalmaz, karşılığını muhakkak verir. Bunun da bilinmesi lazım. Bulunduğumuz bölgenin güvenliği, bir anlamda Avrupa’nın güvenliği anlamına geliyor. Dolayısıyla bu işin sonunda muhasebesini, hesabını kitabını yaparken, biz bir düşüneceksek, onların iki düşünmesi gerekir.” diye konuştu.
Hollanda Başbakanı Rutte ile 12 Mart Pazar gecesi yaptığı telefon görüşmesinin detayının sorulması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:
“O gece tabii kriz tırmanınca biz, açıklama yapmadan önce görüşmeyi arzu ettik. Kendisi de aradı, görüştük. Birkaç sefer görüştük. Görüşme tamamen, yapılan işin yanlış olduğunu, bunun düzeltilmesi gerektiğini, bunun ilişkilerimize zarar vereceğini ihtiva eden bir görüşmedir. Görüşme esnasında, ‘Bu noktaya gelmesini biz de istemiyorduk.’ dedi, kendine göre haklı gerekçelerini sıraladı. İşin sonunda da ‘Bu işler geçtikten sonra oturalım, beraber yemek yiyelim.’ diye bir laf da etti doğrusu. Bunu söyledi. Biz de ona herhangi bir karşılık vermedik. Biraz herhalde bizim oradaki konuşma tonumuzdan öyle bir teklifte bulunma ihtiyacı da duydu diye düşünüyorum. Tabii orada yaşanan olayın getirdiği can sıkıntısıyla bazı şeyler konuştuk. Karşılıklı o da sesini yükseltti, biz de sesimizi yükselttik. Öyle geçti.”
Başbakan Yıldırım, “Hollanda Büyükelçimizi çekme gibi bir durum olacak mı?” sorusunu, “Büyükelçimiz burada zaten. Bir müddet devam edecek. Bizim büyükelçimizin şu anda gitmesi söz konusu değil.” şeklinde yanıtladı.
Konunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüleceği yönündeki açıklamalar hatırlatılarak, “Neden Lahey Adalet Divanı’na değil de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiyoruz?” sorusu üzerine Yıldırım, “Bizim maslahatgüzarı ve başkonsolosu bir ara gözaltına aldılar sonra bana bunun yanlışlıkla olduğu söylendi ve bu konuda başbakan telefonda özür diledi.” açıklamasında bulundu.
HUKUKİ AÇIDAN İNCELENECEK VE TAKİBİ YAPILACAK
AİHM’e gitmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:
“Bana verilen bilgiye göre, oradaki mağdurlar, bu işten müşteki olanlar müracaat edecek. Orada önce hak arama yollarını deneyecek sonra AİHM’e gidecek. Dolayısıyla o yol da çalışacak, başka yollar da çalışacak. Uluslararası hukuktan doğan bütün haklarımız, Viyana Sözleşmesi, diplomatların seyahat serbestisi, dokunulmazlığı, kendi konsolosluğumuzun, münhasıran kendi toprağımız olması ve buna aykırı uygulamalar, bütün bunların hepsi hukuki açıdan incelenecek ve takibi yapılacak. Bu, işin bir tarafı. Diğer tarafı da siyasi ilişkiler ve alınacak idari kararlardan oluşuyor.”
Avrupa Birliği’nin üst mahkemesi Avrupa Adalet Divanının, Fransa ve Belçika’daki iki kadının başörtüsü konusundaki başvurusuna yönelik kararını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Yıldırım, “Bu çok yanlış bir şey. Bunun kabul edilebilir bir yanı yok. İnanç özgürlüğüne, insan haklarına, kılık kıyafet özgürlüğüne aykırı.” ifadesini kullandı.
Yıldırım, bu işte aşırı sağ söylemlerin etkisinde kalınarak dönemsel kararların alındığını belirterek, bu gibi durumların barışa ve dostluğa katkısının olamayacağını, gerilimi daha da tırmandıracağını, iç huzursuzlukları daha da arttıracağını ve ciddi anlamda da bunun bir bedelinin olacağını vurguladı.
Bu tarz kararların bölgesel ve küresel barışa katkı sağlayamayacağına işaret eden Yıldırım, ülkeler arasındaki ilişkileri daha da olumsuz yönde etkileyeceğini, kararı alanların da içeride doğacak sonuçlarının nereye varacağını göremeyeceklerini belirtti.
BU KONUDA BİZDEN İSTEYECEKLERİ BİR ŞEY YOK
Başbakan Yıldırım, Mülteci Geri Kabul Anlaşması’na işaret edilerek, “Kapıların açılması da var mı?” sorusu üzerine, “Burada bir tehdit filan yaptığım yok, bir gerçeği ifade ediyorum. Türkiye’nin bulunduğu konum, üstlendiği rol ve bölgede yaşananları dikkate aldığınızda Avrupa’nın hangi tehditlerle karşı karşıya olduğunu anlaması için yeter. Bunu düşünmelerini istiyorum.” yanıtını verdi.
Avrupa ile ilişkilerin tekrar düzelmesi ve eski yoluna gelmesi için neler yapılması gerektiği konusunda da Yıldırım, şunları ifade etti:
“Bunları onlar düşünecekler, top onlarda. Düzeltmek için gayreti Avrupa ülkelerinin yapması lazım. Bu konuda bizden isteyecekleri bir şey yok. Biz Türkiye olarak açık ve net bir tutum izliyoruz, herhangi düşmanca bir tavrımız yok, kararımız yok. Orada bulunan milyonlarca insanımızın ülkemizde yapılacak bu önemli anayasa değişikliği için bilgilendirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Buna bile tahammül edememek, ‘Avrupa, Avrupa değerleri’ diye sakız gibi ağızlarından düşürmedikleri bu kavramı boşaltıyor.”
Yıldırım, Avrupa değerinin demokrasi, insan hakları, fikrini rahatça ifade etmek olduğunu fakat bunun uygulamalarda görülmediğini söyleyerek, “Ya seçimlerden önce ya da seçimlerden sonra Avrupa Birliği bir tercih yapmak durumunda ve Türkiye ile ilişkileri yeni baştan gözden geçirecek, başka bunun yolu yok.” diye konuştu.
SİZ KENDİ SEÇİMİNİZE BAKIN. TÜRKİYE’NİN SEÇİMİ SİZE Mİ KALDI?
Avrupa Adalet Divanının hemen öncesinde de Venedik Komisyonundan da benzer bir karar çıktığının hatırlatılması üzerine Yıldırım, komisyonun kararının tamamen siyasi olduğunu vurguladı.
Söz konusu raporda bahsedilenleri aktaran Yıldırım, “Bir sürü zırva. Türkiye’nin yapacağı bir değişikliği kabul edecek olan merci millettir. Milletin kararının üzerinde hiç kimse bir tasarrufta bulunamaz. Bu Venedik Komisyonu aklı sıra bu referandumun sonucunu etkilemeye çalışıyor. Rapor, ‘Bu yanlış iş, bundan vazgeçin.’ Böyle bir şey demeye hakkı yok. Kusura bakmasın herkes haddini bilsin.” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, “Avrupa da şimdi sıraya girmiş, hayırcılarla aynı şarkıyı söylüyor. Size ne kardeşim? Siz kendi seçiminize bakın. Türkiye’nin seçimi size mi kaldı? görüşünü dile getirdi.
Bu yakın ilişkiyi neye bağladığının sorulması üzerine Yıldırım, “Bu yakın ilgi tabii Avrupa’da FETÖ ve PKK’nın iletişim ağları çok sıkı çalışıyor. Bu ülkelerin kamuoyunu, bu gerçeği kabul etmek lazım, bizden daha çok etkiliyorlar. Şimdi aylardır ben bakıyorum, Türkiye ile ilgili olumlu bir haber yok. Verilmiyor mu haber? Veriliyor ama işlerine gelmiyor, değerlendirmiyorlar. Türkiye’nin aleyhindeki haberlerin piyasası çok.” değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, İsviçre’deki Blick gazetesinin “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine hayır”, “Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır” şeklinde manşet attığını anımsatarak, “Buna benzer çok örnekler var. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizim milletimiz neye karar vereceğini bilir. Bu ve buna benzer yönlendirmeler, telkinler ters teper, bu millete dayatma sökmez.” diye konuştu.
BİZİM BÖYLE BİR SENARYOYA, TEZGAHA İHTİYACIMIZ YOK
“Muhalif kanat bu son kriz dolayısıyla özellikle Hollanda ile tırmanan mesele üzerine ‘Bu krizi de iktidar, AK Parti, Cumhurbaşkanlığı lehte kullanmaya başladı, buradan bir fırsatçılık peşinde. ‘Evet’ oylarının artabilmesi için Avrupa ile yaşanan krizi fena halde kullanılıyor.’ yönünde bir argüman geliştirdi.” sorusu üzerine Başbakan Yıldırım, “Böyle bir şeye ihtiyacımız yok, bizim böyle bir senaryoya, tezgaha ihtiyacımız yok. Biz, milletimizin kararından eminiz. 16 Nisan’da inşallah millet enine boyuna değerlendirecek, ülkemizin geleceği için en güzel kararı verecek.” dedi.
Yıldırım, bunun realitede “evet” oylarına bir katkısının olup olmadığına ilişkin soruya da “Bu mutlaka artısıyla eksisiyle değerlendirilecek. Ben, ‘Bunun hiçbir etkisi olmayacak’ demiyorum. Olumlu, olumsuz yönden değerlendirilecek ama kocaman bir halk oylamasını getirip buraya bağlamak haksızlık olur. Buradaki olay, bizim arzu ettiğimiz bir olay değildi ama olduktan sona da yutkunup, sineye çekeceğimiz bir olay da olamaz. Gereken karşılık verildi, verilmeye de devam edecek.” ifadelerini kullandı.
Avrupa ülkelerinin tavırlarının halk oylamasına nasıl etki edeceğine yönelik bir soru üzerine Yıldırım, “Milletimiz bu tip dayatmalara eyvallah etmez.” karşılığını verdi.
Başbakan Yıldırım, bazı ülkelerin Türkiye’de daha önce yapılan seçimlerle halk oylamasındaki kadar ilgilenmedikleri hatırlatılarak, iş verenlerin, ihracat ve ithalat yapan vatandaşlarda bu durumun bir kaygıya sebep verip vermeyeceğine ilişkin bir soru üzerine, “Bizim vatandaşımız yani şunu mu düşünsün? ‘Batılılar bu işi istemiyor, o halde ilişkilerimiz bozulur, biz bu işten vazgeçelim’, böyle bir göz var mı Türk milletinde? Yani bunu onuruna, kimliğine hakaret sayar.” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin en önemli cevheri ve en önemli servetinin özgürlüğüne düşkün bir milletinin bulunması ile tarih boyunca da esaret altına girmemiş olması olduğunu dile getiren Başbakan Yıldırım, “Bu Türkiye’nin en kötü şartlarında bile olmamış. Bugün Türkiye bölgesinde de dünyada da etkin bir ülkedir ve sözüne itibar edilen bir ülkedir. Zaten böyle olduğu için gürültü fazla oluyor, bunu da bilmek lazım. Özgül ağırlığı arttı Türkiye’nin. Bu da tabi der demez bir takım sorunları da beraberinde getiriyor.” değerlendirmesinde bulundu.
KALICI BİR ESER BIRAKMAK İSTİYORUZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sayın Yıldırım kendi başbakanlığını kaldıran kampanyayı yaparken ne hissediyor?” şeklindeki sözlerinin aktarılması üzerine Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:
“Ben çok iyi şeyler hissediyorum. Çünkü gelecek, ülkemizin, gençlerimizin, torunlarımızın geleceği Binali Yıldırım’ın geleceğinden daha önemli. İnsanlar fani gelir geçer ama biz kalıcı bir eser bırakmak istiyoruz. Darbe tehditlerinin olmadığı, zayıf hükümetlerle zaman kaybının yaşanmadığı ve sandıkta iktidarın belli olduğu, bir dahaki sandığa kadar da kesintisiz çalıştığı bir sistemi getirmeye çalışıyoruz. Burada kişilerin isimleri, kim olduğunun önemi yok. Önemli olan buradan çıkacak sonuçların ülkemizin refahına, kalkınmasına katkı sağlaması.”
“Kılıçdaroğlu beni düşüneceğine biraz daha millet için çalışsın, kendisi de bu sistemin getireceği nimetlerden yararlansın.” şeklinde konuşan Başbakan Yıldırım, “Benim tavsiyem ona ‘evet’ versin. Niye ‘evet’ versin biliyor musunuz? Çünkü Kılıçdaroğlu bu anayasa değişikliğiyle ilgili bizim anlatamadığımız şeyi en güzel şekilde anlattı. Hatırlayın, ‘Eğer bu anayasa geçerse cumhurbaşkanıyla başbakan ayrı partilerden olursa o zaman ne olacak?’ dedi. Aslında bu her şeyi özetliyor. Biz de bunu diyoruz ve onu değiştiriyoruz. Onun yardımcısı da çıktı dedi ki ‘Biz anayasayı tersten okuyoruz, bırakın düzden Kılıçdaroğlu tersinden bile okur’ belli ki tersinden okumuş, o da doğru.” dedi.
İKİ TANE Mİ CUMHURBAŞKANI SEÇECEĞİZ? BİR TANE TABİİ TEK ADAM SEÇECEĞİZ
Başbakan Yıldırım, kendisinin meselelere enteresan bir üslupla yaklaştığı ve cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin en önemli eleştiri noktasının “Ülkenin tek adamın eline geçeceği” şeklinde olduğu hatırlatılarak, “Siz de dediniz ki ‘Tek adamsa tek adam’ siz bunu muhalefete kızgınlıkla ya da serzenişle farklı üslubunuzdan dolayı mı dile getirdiniz?” şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
“Yani ne diyeyim? İki tane mi cumhurbaşkanı seçeceğiz? Bir tane tabii tek adam seçeceğiz. Yani Kılıçdaroğlu’nun hatırı için iki tane mi seçelim. İki tane muhtar seçiyor muyuz? O zaman Kılıçdaroğlu, HDP ile çok herhalde haşır neşir olunca eş başkanlığa kafayı taktı anladığım kadarıyla. O zaman CHP’den başlasınlar iki aday göstersinler, belediye başkanları ikişer tane olsun, muhtarlar ikişer tane olsun, kaymakam iki olsun, vali iki olsun madem tek adam istemiyorlar. Böyle bir saçmalık olmaz, mutlaka tek olacak ama arkasında millet olacak. Millet arkasındaysa önemli değilki tek olması.”
ONUN KAFASINDAKİ ‘TEK ADAM’ DİKTATÖRLÜK
Sandıkta yetki verilmesi halinde görevin yapılabileceğini dile getiren Yıldırım, “Onun kafasındaki ‘tek adam’ diktatörlük. Diktatörlükte seçim falan yok zaten. Dolayısıyla burada öyle bir şey yok. Padişahlık dönemi bitti, babadan oğula geçen yönetim sistemi 1923’te sona erdi. Ondan sonraki bütün süreçlerde seçim var, tek parti döneminde de göstermelik de olsa seçim var.” dedi.
Başbakan Yıldırım, 1950’den sonra Türkiye’de terleyerek, yarışarak, milletin önüne giderek ve milletin desteğini isteyerek işbaşına gelindiğini belirterek, “Doğrusu Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sistem yürürlüğe girdikten sonra, başbakanlık için çok gayret etti olmadı, yeni bir şans doğdu cumhurbaşkanlığı için en azından bir fırsat doğdu ve o yüzden Sayın Kılıçdaroğlu doğrusu biraz daha gayret etse buna ‘olur’ diyebilir, ‘evet’ diyebilir. Neticede ona da bir fırsat doğmuş olur.” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun halk oylaması kampanyasına ilişin de değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, “Kılıçdaroğlu, durmadan kafa karışıklığı yaşıyor. Kampanya süresince sürekli taktik değiştiriyor. Bir çatıyor, çakıyor, sonra yumuşak bir üsluba geçiyor, sonra duygusal konuşmalar yapıyor. Kim akıl veriyorsa bu kadar kısa zamanda böyle fikir değişikliği bir fayda getirmez, milletin kafası karışıyor. Yani evveliyatını bilmeseler Kılıçdaroğlu’nun yani ‘güzel’ diyecekler ama bir takım taktiklerle, telkinlerle kampanya yaparsanız vatandaş sizin evvelki sicilinize gider, oradan bir kıyaslama yapar.” şeklinde konuştu.
Bugünlerde sosyal medyada çok yoğun çalışmalar bulunduğunu anlatan Yıldırım, “Eğer Kılıçdaroğlu öyle yeni yeni yöntemler, yeni yeni söylemler meraklısıysa sosyal medyada gitsin bir ‘slime’ hesabı açsın, bir kanal açsın ve orada videolar çekip Youtube ile birlikte yayınlasın, o da etkili olabilir, onu da tavsiye ediyorum. Gerçi o genç kuşakların işi ama öğrenmenin yaşı yok.” dedi.
CHP’nin halk oylaması sürecinde daha pozitif bir kampanya yaptığı hatırlatılarak, buna ilişkin değerlendirilmesinin sorulması üzerine ise Yıldırım, “Burada bir kampanya aklı var, belli ki bir model seçilmiş. O aklın ne kadar ‘hayır’ tarafına faydası olacağını 16 Nisan’da göreceğiz ama onu tam anlamıyla da takip ettiklerini söyleyemem.” dedi.
Konuya ilişkin iletişim şirketlerinin çeşitli tavsiyelerinin olabileceğini söyleyen Yıldırım, “Sizin siyaset yapma üslubunuz, sizin fıtratınız onu aynen almayabilir. Ben bunu kendimden de biliyorum. Bana da çok telkinde bulunuyorlar, ‘şöyle otur, şöyle konuş, şunu söyle, bunu söyleme’ biz film çevirmiyoruz ki. Biz vatandaşımızla dertleşiyoruz, vatandaşımıza bir şey anlatmaya çalışıyoruz, rol yapmamızın anlamı yok, neysek o.” diye konuştu.
“AK Parti 2002’den bu yana vatandaştan hep destek aldı. Bugün seçmen 14 yıla dayalı bir tercih mi yapacak, yoksa bir geleceğe göre mi oy verecek?” sorusu üzerine Yıldırım, “Vatandaş tercihini nasıl yapacak, onun kararını ben veremem. Herkesin tercihin yapması için bir sebebi olacak.” diye konuştu.
AK Parti olarak geçmişte verdikleri önemli hizmetlerin mutlaka bir katkısının olacağını belirten Başbakan Yıldırım, geçmişin bir anlamda geleceğin ispatı olduğuna vurgu yaptı.
Parti olarak her zaman vatandaşlara karşı dürüst olduklarını dile getiren Yıldırım, “kararsızların yüksek oranda olduğu” yönündeki bir soruyu da yanıtladı. “Kararsızların bizim karşımızda olduğunu kabul etmek doğru bir yaklaşım değil.” ifadesini kullanan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Kararsızlar var. Her seçim döneminde bu olur. Ama gün yaklaştıkça kararsızlık, karara dönüşür ve orada da kararını vermişlerin oranı ile benzer bir tablo ortaya çıkar. Günden güne azalıyor. 20’yle başladı şimdi belki 10 civarında, hatta 10’un da altına düşmüş olabilir. Dolayısıyla kararsızların ne yönde karar vereceği konusunda bizim bir endişemiz yok. Bizim görevimiz anlatmak. Her şeyi anlatacağız.”
İktidarları döneminde çok büyük eserlere imza attıklarını belirten Yıldırım, AK Parti’de “Benim işim – senin işin” diye bir kavram olmadığını, bir ekip çalışması yaptıklarını vurguladı.
Anayasa değişikliğinin halka biraz eksik anlatıldığı yönündeki soru üzerine Başbakan Yıldırım, “O zaman bu fırsatı değerlendirip ne olacağını anlatayım” dedi. Paketle anayasada 18 maddenin değiştiğini aktaran Yıldırım, “18 maddenin bir maddesinde, ‘Cumhurbaşkanın partisiyle ilişiği kesilir’ hükmü kaldırılıyor. Dolayısıyla bu hemen yürürlüğe giriyor.” açıklamasını yaptı.
Bunun fiili yansımasının nasıl görüleceğinin sorulması üzerine ise Yıldırım, “Cumhurbaşkanını partisiyle ilişkilendirmek ayrı bir şey genel başkanlık ayrı bir şey. Partisiyle ilişkilendirilince genel başkan olacak diye bir şey yok. Bu şu anda nasıl tenkit ediliyor; ‘Siz seçildiniz ama hala partinizle ilişkiniz var’. Bu seçilme şekli mevcut 2007 referandumundan önceki sistemle değil. Şimdi partisi aday gösteriyor seçime giriyor. Halkın desteğini alıyor. Yüzde 50’nin üzerinde oy alıyor. Ama anayasaya göre partili olmayacak.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, ikinci yürürlüğe girecek değişikliğin ise HSYK’nın yapısındaki değişiklikler olduğunu bildirdi.
Buradaki değişikliklerin de bir ay 40 gün içinde yürürlüğe gireceğini ve üye sayısının düşeceğini aktaran Yıldırım, kurulun başkanının ise Adalet Bakanı olacağını, Meclisin de bundan sonra HSYK’ye 7 üye seçeceğini belirtti.
Dört üyenin de cumhurbaşkanı tarafından seçileceğini hatırlatan Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanı niye seçiyor? Önceden de seçiyor. Cumhurbaşkanını kim seçiyor? Millet seçiyor. Bunun karşısında olmak, ‘Burada bir tarafsızlık yok, bağımsızlık yok’ gibi söylemler hakikaten akla ziyan şeyler. Asıl bugün yaşanan sorunları gideriyor. Bu statükocu kafadır, vesayetçi bir anlayıştır. Bu anayasa değişikliği bu değişimi getiriyor. Tek vesayet makamı var, millet. Millet yetkiyi verecek 5 yıl. 5 yıl sonra beğendi, bir daha. Üçüncü dönem yok. İki dönem yeter. Bitti. Nerede burada diktatörlük, nerede tek adamlık? Milletin seçtiğine kim diktatör diyebilir? Hangi demokrasilerde var bu? Türk seçmeninin tercihinin doğru olamayacağını iddia ediyorsunuz. ‘Türk seçmeni bu işten anlamaz, kime oy verdiğini bilmez onun içinde millete bırakmamak lazım.’ gibi bir sonuç çıkıyor. Bu çok yanlış bir şey.”
Anlattığı 2 maddenin hemen yürürlüğe gireceğini bildiren Yıldırım, diğer değişikliklerin ise ilk milletvekili seçimi olan 3 Kasım 2019’da hayata geçeceğini aktardı. Yıldırım, “Bu seçimlerden sonra kabul edilirse 16 Nisan’da yürürlüğe girecek. Bunun tabii hazırlıkları var zaten, 17 Nisan’da bu sistemde geçmek mümkün değil. Bir sürü kanun değişikliği var, bunların yapılması lazım. Bunlar için de zamana ihtiyaç var.” diye konuştu.
“Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler bir yıl içerisindeki yapılacak seçimlerde uygulanmazdı. Siz bu maddeyi de değiştirdiniz, buna neden gerek duydunuz?” sorusuna Yıldırım, şu karşılığı verdi:
“Bu rahmetli Özal döneminde konulmuş bir maddedir. Hiçbir anlamı da yok. ‘Uygulanmaz bir yıl kala’. Niye 1,5 yıl değil? Niye 6 ay değil? Hiçbir mantığı yok. Kaldı ki bir yıl falan kalmıyor, daha fazla süre var.”
Başbakan Yıldırım, “Eyalet sistemine geçilecek, Türkiye’nin üniter yapısı değişecek” şeklindeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine, anayasa değişikliğinde Türkiye’nin üniter devlet yapısını değiştirecek bir düzenleme bulunmadığını dile getirdi. “Türkiye’nin üniter yapısı değişecek” iddialarının kasıtlı ortaya atıldığını ifade eden Yıldırım, Türkiye’nin bölünme noktasında hassas olduğunu ve bu konu üzerinden bir alan oluşturarak kafa karıştırmak istendiğini söyledi.
Anayasa’nın ilk dört maddesine yönelik değişiklik yapılmadığının altını çizen Yıldırım, anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçileceğini, eyalet sistemine geçmenin ise farklı bir şey olduğunu ve bunun Türkiye’de tartışmaya açılmasının bile akla ziyan olduğunu dile getirdi.
Meydanlarda, “tek devlet”, “tek millet”, “tek vatan”, “tek bayrak” vurgusu yaptıklarını hatırlatan Yıldırım, bu konuda hassas olduklarını kaydetti.
Yıldırım, şöyle devam etti:
“Terörle amansız mücadele verirken, çevremizde bunca sorunlar olurken böyle bir şey olabilir mi? Milliyetçi Hareket Partisi buna destek verir mi? Milliyetçi Hareket Partisi ile biz bunu hazırladık. Bu ne demektir? Milliyetçi Hareket Partisi ‘Eyalet sistemine olur verdi’. Böyle bir şey düşünebilir misiniz? Hadi diyelim bizim hakkımızda düşünülüyor olsa bile biz de böyle zinhar olmaz ama Milliyetçi Hareket Partisinin varlık sebebi bu. Türkiye’nin üniter yapısının korunması, tek bayrak, tek devlet, tek vatan, tek millet olgusunun devam ettirilmesi. Onun için bunların hiç gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Bu işe artık çok inanan da yok.”
Anayasa değişikliğine ilişkin “Rejim değişiyor”, “Eyalet sistemi gelecek”, “Tek adam olacak”, “Meclis ortadan kalkıyor” şeklinde eleştiriler yapıldığını hatırlatan Yıldırım, bunların hiçbirinin tutmadığını her gün yeni şeylerin çıkartıldığını ifade etti.
Muş’a gerçekleştirdiği ziyaretin anımsatılması üzerine Yıldırım, orada coşkuyu, heyecanı, bayrağa sevgiyi ve sahiplenmeyi gördüğünü vurguladı.
Vatandaşlarda, terör örgütünün canından bezdiren uygulamalardan kurtulmanın sevincini ve heyecanını gördüğüne işaret eden Yıldırım, anayasa değişikliğine ciddi oranda bölgeden destek geleceğini söyledi.
BU MUAZZAM BİR DEĞİŞİM OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Binali Yıldırım, “Terör örgütünün çukur siyasetinin, çocukları dağa kaldırmasının, geleceğini karartmasının, bölgenin gelişmesinin ve büyümesinin geciktirilmesinin ne anlama geldiğini orada insanlar çoktan anlamış.” değerlendirmesinde bulundu.
Diyarbakır’ın Sur ilçesi başta olmak üzere terör nedeniyle zarar gören bölgelerde yapılacak yatırımları anlatan Yıldırım, bölgede yaşayanların, doğu için de batı için de en büyük tehdidin bölücü terör örgütü olduğunu anladığına işaret etti.
Vatandaşların, yapılması gerekenin “Terör örgütünün aradan çıkarılması olduğunu” anladığını dile getiren Yıldırım, “Şimdi bunlar gidiyorlar, 100 kişi – 200 kişi arkalarına katılmıyor. Bu ne demektir? Bu, muazzam bir değişim olduğunu gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
Bazı belediyelere yapılan görevlendirmelere ilişkin soru üzerine Yıldırım, söz konusu belediyelerin bölgede yaşayan vatandaşlara hizmet etmek yerine terör örgütüne lojistik destek verdiğini belirtti.
Yıldırım, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ay yıldızlı bayrağı hepimizin ortak değeri. Milliyetçi Hareket Partisinin de bizim de Cumhuriyet Halk Partisinin de herhangi bir sıradan vatandaşın da ortak değeri. Burada ayrıştığımız bir şey yok.” ifadelerini kullandı.
“Çözüm Süreci’ne yönelik yeni bir sürecin başlatılması söz konusu olacak mı?” sorusu üzerine Yıldırım, “Hayır. Çözüm, terör örgütünün bütün faaliyetlerini sonlandırması, bölgede yaşayan vatandaşlarımızla aramızdan defolup gitmesidir. Onun dışında bir çözüm yok. Bunun net olarak bilinmesi lazım. Terör örgütünü, bu milletin başının belası olmaktan kurtaracağız, buna baş koyduk.” değerlendirmesini yaptı.
“21 Mart’ta yapılacak nevruz kutlamasına çok az kaldı, bir hafta var. Bir hafta sonra siz Diyarbakır’da nevruza dönük bir kutlamaya katılmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna ise Yıldırım, şöyle cevap verdi:
“Nevruzun o bölgeyle de alakası yok. Asırlar öncesinden gelen bir Türk adetidir. Yazın gelişidir, yeni gündür, gün dönümüdür. Bunun kutlanması her tarafta yapılır. Biz çocukluğumuzda bile bunu yapardık. 21’inde benim programım nedir? Şu anda yanımda yok, malum seçim kampanyası devam ediyor. 21’inde Bakanlar Kurulu var. Hassaten bir nevruz programı da yapmadık. Bunlar göstermelik işlerle olmaz. Önemli olan süreklilik arz eden düşüncemizdir. Çözüm Süreci bir fırsattı ama o fırsatı teptiler, o sürece ihanet ettiler. Dolayısıyla o defter kapandı.”
“(Hayır) diyen haindir, teröristtir, ‘Hayır diyen PKK, FETÖ ile aynı yerdedir’. Bu çok incitiyor insanları farkında mısınız?” sorusu üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:
“Böyle anlaşılıyorsa bunu düzeltmek lazım. Bizim dediğimiz şu, yani vatandaşlarımıza diyoruz ki, ‘FETÖ kendini parçalarcasına ‘Hayır’ için kampanya yapıyor’. PKK ‘Hayır’ kampanyası yapıyor, ‘Hayır verin, bütün imkanları zorlayın, ‘Evet’ çıkarsa biz biteriz’ diye beyanatlar veriyor. Biz de diyoruz ki terör örgütleri bu kadar ‘Hayır’ için kendilerini yırtıyor, parçalıyorsa burada ‘Evet’ vermenin bu ülkenin geleceği için büyük faydası var. Yoksa normal vatandaşlarımızın tercihlerini, ‘Hayır’ tercihini veya ‘Evet’ tercihini bir sınıflandırmaya tabi tutup, haşa vatandaşlarımızı terör örgütleriyle ilişkilendirmek bizim haddimiz değil, böyle bir şey yapamayız. Böyle bir manaya çekilmesi bizi çok rencide eder, asla böyle bir şey kabul etmiyoruz. Biz bir hakikati ortaya koymaya çalıştık ve ‘Bu terör örgütlerini sevindirmeyelim, bu değişikliğe ‘Evet’ verelim’ diye çağrıda bulunuyoruz. Bunda yanlış ne var?”
Milletvekili seçilme yaşının 18’e indirilmesi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun buna itiraz etmesi konusuna ilişkin ise Yıldırım, Kılıçdaroğlu’nun 30 Eylül 2015’te CHP seçim bildirgesini okurken kullandığı “Bu seçim bildirgesinin ana omurgasını gençler oluşturuyor. Umudumuz ve geleceğimiz olan gençler oluşturuyor. Gençleri yarının umudu olarak görüyoruz ama gençler bu günün de ortaklarıdır. Onlara ‘Sus’ demeyeceğiz, ‘Önce sen konuş’ diyeceğiz, söz vereceğiz onlara. Bu gençleri baş tacı yapacağız, gençleri bu ülkenin umudu olmanın yanında ortağı yapacağız. Peki size ne vaat ediyoruz? Sizden sadece siyasete girmenizi istiyorum.” ifadelerini anımsattı.
CHP’nin seçim bildirgesi 107’nci sayfasında geçen “Anayasada yapacağımız değişiklik ile gençlerin temel hak ve özgürlüklerden eşit bir biçimde yaralanmasını, toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşama etkin bir biçimde katılmasını sağlamak konusunda devleti yükümlü kılacağız.” ifadeleri bulunduğunu da aktaran Yıldırım, şöyle konuştu:
“Milletin vekili olmasına veya başka seçilmiş görevlere gelmesine karşı çıkıyor. Diyor ki, ‘Ömür boyu askerlikten muaf olacaklar. İki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra emekli aylığı almaya hak kazanacak, kendi çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Bakkalın, manavın, çiftçinin, memurun, işçinin 18 yaşındaki çocuğu milletvekili olacak mı? Açıkçası hayır’. Bu CHP’nin popülist, sorumsuz muhalefet anlayışının bir yansıması. Bir kere seçilme yaşı 30’du 25’e biz düşürdük, sonra 25’ten de 18’e seçme yaşını düşürdük ama seçilme yaşını düşürmedik. Seçen seçilir; prensip bu. Yani eğer bir seçme ehliyetiniz varsa seçilme ehliyetiniz de var demektir. Seçerken ‘Tamam sen bize lazımsın, gel oyunu ver’ ama seçilirken ‘Sen daha küçüksün, bu işlere aklın ermez, büyü de gel’ demek adil değildir, demokratik değildir. 18 yaşında evleniyorsun, askerlik yapıyorsun, ehliyet alıyorsun ama seçilmeye gelince ‘Yok.’ Sanki hepsi 18 yaşında olacak, Kılıçdaroğlu dışarıda kalacak. Herhalde öyle bir endişesi var. Bırakalım da gençler girsin siyasete kardeşim.”
“Sahaya çıktığınızda anayasa değişiklikleri konusunda sizi en çok zorlayan nedir? Rejim meselesi mi? 18 yaş meselesi mi?” sorusu üzerine Yıldırım, sahada kendisini zorlayan bir konu olmadığını söyledi. Yıldırım, “Aldığım bilgilere göre, en fazla kafa karıştırmak amacıyla kullanılan 18 yaş meselesi bir de milletvekili sayısı meselesi. Bunları çok fazla maalesef istismar ederek, kampanya yapılıyor.” diye konuştu.
“Rejim mi değişiyor kaygısının” sorulması üzerine Yıldırım, “Yok, başlangıçta onu vermeye çalıştılar ama yemedi, tutmadı millet. ‘1923’te bitti bu mesele’ dedik, noktayı koyduk. Olmayan şeyin endişesi olmaz. Millet emin. 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra bu millet, artık rejimi kolay kolay kimse değiştiremez.” ifadelerini kullandı.
Canlı yayında özel hayatına ilişkin de soruları yanıtlayan Yıldırım’a 2014’te “emekli modu”na geçtiği, torunlarını sevmek istediğini dile getirdiği hatırlatıldı. Yıldırım, “Torunlara fazla vakit ayırmayı emeklilik gibi algılamak yanlış olur. Keşke şimdi de daha çok vakit ayırsam, onlar benim bütün sinirlerimi alıyor, beni hayata döndürüyor. O bambaşka bir şey” değerlendirmesini yaptı. Torunlarına şu an çok vakit ayıramadığını ancak İstanbul’a gittiğinde ayaküstü görebildiğini dile getiren Yıldırım, insanoğlu için emeklilik diye bir şeyin olmayacağını, her yaşta yapılacak işler olduğunu aktardı.
“Neye sinirlenirsiniz?” sorusuna ise Yıldırım, kolay sinirlenen biri olmadığını, ancak zaman zaman stresin artması durumunda, torunların kendisiyle uğraştığında rahatladığını anlattı. Yıldırım, kaç torunu olduğu sorusuna ise “beş” yanıtını verdi.
Çocuklar üzerinden yapılan siyaseti eleştiren Yıldırım, şöyle devam etti:
“Bunlar çok çiğ söylemler, popülist söylemler. Bu Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kuruldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu heyeti bize güzel bir ülke verdi. Güzel bir rejim getirdiler ve bu günlere geldik. Ben bunu daha öncede söylemiştim. Erzincan’ın Refahiye Kayı köyünden Topal Dursun’un oğlu Binali Yıldırım üniversiteye kadar okuyor. Ondan sonra çeşitli hizmetleri oluyor ve geliyor ülkede de önemli bir sorumluluğu alabiliyor. Dolayısıyla cumhuriyette herkese bu fırsat var. Örnekse ben kendimden örnek veriyorum. Onun için işte ‘kendi çocuklarını bilmem ne’ bunlar biraz rahatsız edici şeyler, bir de gerçeklerle örtüşmüyor.”
Başbakan Yıldırım, siyaset dışında neden hoşlandığı veya ne yapmak istediği şeklindeki bir soruya ise, “Bir kere yapma fırsatımız yok. Öyle bir imkanım olsa herhalde çok seyahat ederdim.” dedi.
Halkın içinde olmayı çok sevdiğini, kendisine en çok huzur veren şeyin “protokolsüz, sessizce gidip bir yerde selam verip, oturmak” olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Ama artık o şansımız kalmadı. Şu andaki bulunduğumuz görev ve sorumluluk gereği denetimli serbestliğe tabi mahkumlar gibiyiz. Böyle bir hayatımız var, maalesef. Bu da çok benim hoşuma gitmiyor ama ‘güvenlik’ diyorlar. ‘O’ diyorlar, ‘bu’ diyorlar.” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, köyünü çok sevdiğini, yılda bir, iki kez çocukluğunun geçtiği yerlere giderek, oradaki anılarını hatırladığını, bunun da kendisini bir süre günlük konulardan kopardığını söyledi.
ÇOK GENÇ YAŞTA, ÇOK AĞIR SORUMLULUKLAR ALDIM
Eşine hiç şiir okuyup okumadığının sorulması üzerine Yıldırım, “Yok, benim duygusal tarafım körelmiş vaziyette. Onu yaşama fırsatı bulmadım. Çok genç yaşta, çok ağır sorumluluklar aldım. Hayatı hep bir şeyi başarmak, yeni bir şey ortaya koymak olarak gördük. Hep o boyutta gördük, romantik tarafını, duygusal tarafını yaşamadık.” diye konuştu.
“Bu yolların yapılmasına, bu köprülerin yapılmasına vesile oldum. ‘Bravo bana’ deyip kendi kendinize gururlandığınız oluyor mu?” şeklindeki bir soruya ise Başbakan Yıldırım, böyle bir hizmetin bir parçası olmaktan her zaman mutluluk duyduğunu, ancak hiçbir zaman kibirlenmediğini ifade etti.
BU PYD/YPG SORUN, BUNLARIN MUTLAKA ORADAN ÇIKARILMASI LAZIM
Dış politikayla ilgili de görüşleri sorulan Yıldırım, Suriye’deki son durumla ilgili şunları söyledi:
“Son durum Membiç biliyorsunuz ABD, önceki yönetimi PYD/YPG ile falan uzun bir mücadeleden sonra, 70 gün belki daha fazla, ‘burayı DEAŞ’tan kurtardık’ dediler. Bize de dediler ki ‘bunları biz kullandık, göndereceğiz’ dediler. Ha bugün, ha yarın göndermediler onlar orada kaldı. Şimdi ne oldu Rusların desteği ile rejim güçleri geldi. Amerikalılar zaten orada, yerli halkın birçoğu Arap ama bir de PYD/YPG var. Bu PYD/YPG sorun, bunların mutlaka oradan çıkarılması lazım. Bu bizim önceliğimiz.” şeklinde konuştu.
PYD/ YPG’nin zaman zaman Özgür Suriye Ordusuna da ateş açtığına dikkati çeken Yıldırım, şöyle konuştu:
“Orada şimdi Rusya destekli rejim güçleri var. Rusya var, ABD var, PYD/YPG var. Bir de sessiz sedasız yığınlarca oranın yerli Arap halkı var. Ne anlama geliyor? Doğrusu karmaşık bir denklem. Bekleyeceğiz, göreceğiz, buradan ne çıkacak? Ama bizim istediğimiz, herkesin istediği Suriye’de DEAŞ’ın ortadan kaldırılması, kalıcı siyasi çözümün oluşturulması. Bu konuda biz üstümüze düşeni yaptık, diğer ülkelerden fazla yaptık. Fırat Kalkanı’yla ciddi anlamda bir mücadele ortaya koyduk. Hem kendi ülkemize olan tehditleri bertaraf ettik hem sınır güvenliğimizi sağladık. Diğer yandan da ülkemize daha önce gelmiş olan mültecilerin bu temizlenen bölgelere taşınmasına destek olduk.”
Başbakan Yıldırım, “Buradaki bekle ve gör duruşumuzdan ABD ve Rusya’nın rahatsız olduğu iddiaları için ne dersiniz?” sorusuna, “Hayır, yok. Bunlarla koordinasyon içerisindeyiz bir rahatsızlık yok. Askeri düzeyde yakın koordinasyon içindeler. Yani ne olacak? Amerikalılar oraya yerleşip ne yapacak? Ruslar oraya yerleşip ne yapacak? Öyle bir şey yok.” yanıtını verdi.
“Münbiç’in Türkiye için son durak olup olmadığına ilişkin bir soruya ise Yıldırım, “Bizim için önemli şey PYD/YPG’nin PKK’dan sonra yeni bir örgüt olarak karşımıza çıkmaması Suriye’de. Biz bunun mücadelesini veriyoruz ve bunu anlatmaya çalışıyoruz, muhataplarımıza diyoruz ki ‘bunlar isminin ne olduğunun önemi yok, bunlar PKK’dır. PKK’nın kuzenidir. Dolayısıyla bunları, PKK’yı nasıl görüyorsanız öyle görün, ona göre bunlarla iş yapın.’ Bizim bütün feryadımız bu.”
Akşam saatlerinde Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ile yaptığı telefon görüşmesinin detaylarına ilişkin bilgi veren Yıldırım, İbadi’nin Musul’daki operasyonları, oradaki mücadelelerin nasıl gittiğini anlattığını söyledi.
İbadi’nin Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin öneminden bahsettiğini de aktaran Yıldırım, “Sincar’la ilgili daha önce benim ziyaretimde verdiği bir söz vardı, ‘Sincar’da PKK’nın oralara yayılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Peşmerge ile birlikte oraların güvenliğini, Irak güvenlik güçleri olarak ele alacağız. Şimdi onun adımlarını attık’ dedi. Bu konularda bilgi verdi.” dedi.
Yıldırım, “Yani, bundan sonraki süreçte PKK’nın Sincar’da barınması söz konusu olmayacak diyorsunuz.” şeklindeki bir değerlendirme üzerine, “Evet, Irak Bölgesel Yönetimi de aynı şeyi düşünüyor, Irak Merkezi Yönetimi de aynı şeyi düşünüyor ve bu konuda da gereğini yapacaklar.” şeklinde konuştu.
ÜLKE ONURU HER ŞEYİN ÖNÜNDE GELİR
Rakka’daki son gelişmeler ve Avrupa’daki gerilimin turizme yansımalarıyla ilgili sorular üzerine Yıldırım, Türkiye’nin hiçbir zaman sebepsiz yere gerilimi tırmandırmadığını belirterek, Türkiye’ye yönelik saldırılara sessiz kalmayacaklarını anlattı.
Ülke onuru ve itibarının her şeyin önünde geldiğine işaret eden Yıldırım, “Tabii ki bizim için ekonomi de istihdam da önemli. Allah’a şükür son aldığımız kararlarla birlikte istihdamda artış var, ekonomide iyi sinyaller var. Sadece cazibe merkezlerine 83 milyar liralık yatırım talebi geldi. 3 bin 200 firma başvurdu ve 300 bine yakın istihdam sözü geldi. Bunlar müthiş şeyler.” diye konuştu.
Yıldırım, Rakka ile ilgili ABD’nin bir hazırlık içerisinde olduğuna dikkat çekerek, “Hazırlıklarını da hızlandırdı, bizim buradaki teklifimiz başından beri çok net. Diyoruz ki ‘buradaki operasyonu bizim terör örgütü olarak gördüğümüz YPG-PYD ile yapmayın. Biz Fırat Kalkanı Harekatı’nda ÖSO ile bu işi nasıl başardık ise 3 binden fazla DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik ise burada da ayanı modeli uygulayabiliriz, birlikte çalışabiliriz. Buna göre kararınızı verin’ dedik. Bu yönde umutluyuz.” ifadesini kullandı.
“Halk oylamasında hayır çıkarsa ne olur?” sorusu üzerine Yıldırım, korku siyasetinden yana olmadıklarını belirterek, vatandaşın vereceği her türlü karara saygılı olduklarını söyledi.
Yıldırım, halka, “evet” kararının güzel günlere vesile olacağını anlattıklarını ifade ederek, “Hayır çıkması dünyanın sonu değil, böyle bir şey yok. Bunu asla tehdit olarak kabul edemeyiz. Ama varsayımlar üzerine hüküm vermenin bir anlamı yok. Daha önümüzde bir ay var. Bu süreyi en iyi şekilde değerlendireceğiz vatandaşlarımıza anlatacağız. Biz yaptığımız işin ne olduğunu biliyoruz. Milletimizin geleceği için güzel bir iş yaptığımızı düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.